1800’lerin sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyorsanız ve “çirkinseniz” bu sebeple para cezasına çarptırılabilirdiniz. Düşününce, böyle bir şey akılalmaz geliyor fakat gerçekten de bir yasa bile çıkmıştı!
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yönetmelikler, onların tanımlamalarına göre, “hasta, sakatlanmış, çirkin veya iğrenç bir şekilde deforme olmuş” kişilerin halka açık yerlerde görünmesine izin vermiyordu.
Bu “çirkin yasalar” Amerikan İç Savaşı kadar gerçekti ve aslında tam da savaş ülkenin kapısını çalarken başlamıştı. O dönemde her şey çok normalmiş gibi, çirkin olarak nitelendirilen insanlarla derde düşmüşlerdi.
Yasayı çıkaranların arkasına sığındıkları sebep, dilenciliği bitirmekti.
Bu durum, sadece sivilcelerden veya ufak tefek kusurlardan ibaret değildi. Toplumun güzellik normlarına uygun olmayan insanların hedef alınmasının yanı sıra sosyal sınıfları ve ekonomik durumları da kapsayan, katı çirkinlik tanımlarını içeriyordu.
1867’de, çirkin yasanın ilk tüzüklerinden biri San Francisco’da kabul edilmişti. Söylediklerine göre amaç; sokakta dilenciliği yasaklamak ve bazı kişilerin sokaklarda ve halka açık yerlerde görünmesini engellemekti.
Tanımlanan çirkinlikleri içeriyorsanız ve sokağa çıktıysanız para cezasıyla karşı karşıya kalabilirdiniz.
Çirkin yasası; tanımlamalarına göre, “hastalanan, sakatlanan veya herhangi bir şekilde çirkin veya iğrenç bir şekilde deforme olan” herhangi bir kişiyi toplum içine çıktığı için para cezasına çarptırıyordu. Bu yasalar, özellikle yoksulları ve engellileri hedef alıyordu.
Halka görünmelerine ilişkin istisnalar, yalnızca engellilerin diğer insanlardan ayrılmasını ve onların ıslah ihtiyacını göstermek için bir tür gösteri nesnesi olduklarında kabul edilebilirdi.
Çirkin yasaları, halk tarafından gayet memnuniyetle karşılandı.
Dönemin gazetelerinden biri olan Chicago Tribune’de çıkan bir makalede, çirkin dilencilerin sokaklardan kaldırılması, kamu yararı olarak nitelendiriliyordu. “Çirkinler” dışında herkes, hayatından memnun görünüyordu.
Kimse, sokakta dilencilik yapmaya mecbur bırakan koşullarla ilgilenmiyordu, sadece o insanların diğer hakları da ellerinden alınıyordu. Etrafta görünmedikleri sürece, sanki her şey mükemmeldi.
Yasanın görünmeyen tarafı, zengin ile fakir arasındaki makasın gittikçe açılmasına çanak tutuyordu.
Bu, fiziksel olarak deforme olmuş çeşitli insan gruplarına yönelik sosyal ayrımcılığın yanı sıra iş yasaklarını da içeriyordu. Yasanın sözde çirkinlere karşı kapsamlı bir yasa olmadığı, yalnızca kendilerini parasal olarak destekleyemeyenlere karşı olduğu anlaşılıyordu.
Ekonomik olarak geri kalmış engelli kişilerin bu şekilde süpürülmesi, bu kararnamelerin en tehlikeli altyapısı oldu. Zengin ile fakir, kabul edilen ve edilmeyen arasındaki uçurum böylece derinleşmeye başladı. Çağdaş sanatçılar toplumda bir yere sahipken işsizler daha da öteye itiliyordu.
Savaştan sonra birçok insan, “çirkin” olarak tanımlanan görünümlerde geri dönmüştü.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda hassasiyetler tetiklenmeye başladı. Askerler; sağır, kör ya da bir uzuvları eksik bir şekilde geri döndükçe insanlar, engellileri kabul etmeye başladı.
1974’te yasa yürürlükten kaldırıldı ve 1975’te bu kanunlara hem konusu hem de etkilerinin korkunçluğu sebebiyle “çirkin kanunları” adı verildi. Zamanla, engelli insanlara kademeli olarak daha fazla fırsat sunuldu ve 1990 yılında “Engelli Amerikalılar Yasası” kabul edildi.