Tuna Nehri kıyısında, Budapeşte’nin en ünlü Holokost anıtlarından biri olan Demir Ayakkabılar; 60 çift kadın, erkek ve çocuk ayakkabısını oluşturuyor. Bu dökme ayakkabıların hikâyesi ise içler acıtıcı. İnsanoğlunun ne kadar acımasız olduğunu yüzümüze çarpan bu ayakkabıların hikâyesini duyunca Tuna Nehri’ne daha başka bir gözle bakacaksınız.
Şimdilerde sakinliği ile birçok kişinin manzara keyfine eşlik etse de bir zamanlar cehennemin ta kendisi olan Tuna Nehri, binlerce kişinin mezarı.
Macaristan Parlamento Binası’na oldukça yakın yerde yer alan ayakkabıların trajik olayını okurken gözyaşlarınızı tutamayabilirsiniz.
Demir Ayakkabılar’ın yürek burkan hikâyesi, 1944-1945’in karanlık ve buz kesen gecelerinde gerçekleşti.
Toplama kampındaki gaz odalarına gönderilmek için seçilen Macaristanlı Yahudiler
Ekim 1944’te Hitler, Macar Hükûmeti Lideri Miklos Horthy’i devirdikten sonra yerine Ferenc Szalasi’yi getirdi. Szalasi’nin önderliğindeki aşırı sağcı ve Yahudi karşıtı Ok Haç Partisi, Nazilerle iş birliği içerisinde oldu ve Budapeşte’de terör saltanatı başlattı.
Parti milisleri sokaklarda kol gezerek insanlık dışı eylemler yaparak Yahudileri dövdüler, yağmaladılar ve öldürdüler. Bazı Yahudiler sınır dışı edilirken bazıları da toplama kamplarına gönderildi. Ok Haç Partisi’nin beş aylık saltanat döneminde 10 binden fazla kişinin öldürüldüğü, 80 binden fazla kişinin de toplama kamplarına gönderildiği düşünülüyor.
Vahşice öldürmekle kalmadılar, öldürdükleri kişilerin ayakkabılarını da sattılar.
Şehrin her yerinde acımasızca katliamlar yapan milisler, yaklaşan Sovyet orduları nedeniyle Yahudileri ölüm kamplarına gönderememeye başladığı için infazları arttırdı. Yahudileri Tuna Nehri’ne atmaya başladılar ve bunu en vahşi şekilde yaptılar. Nehre atmadan önce de kurbanların ayakkabılarını çıkartmaya zorladılar. Sonuçta İkinci Dünya Savaşı döneminde ayakkabı değerli bir eşyaydı. Bazılarını kendileri giydiler bazılarını ise sattılar.
Yahudilerin celladı olan milisler, öldürecekleri kişilerin ayakkabılarını çıkardıktan sonra ise insanları üçer üçer ayaklarından birbirine bağladı. Her gruptan ortadakini vurdular ve nehre düşen kişi yanındaki diğer iki kişiyi de beraberinde götürdü. Katliamda bazıları vurularak ölürken bazıları ise boğularak can verdi.
Yıllar sonra utanç abidesine dönüştürülen Demir Ayakkabılar.
Macaristan’da doğan Türk Yönetmen Can Togay, katliamın üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra katliama sessiz kalmamak, yaşanan olayı hatırlamak ve binlerce Yahudi’yi anmak için 2005 yılında Holokost Anıtı’nı tasarladı. Açık hava müzesindeki ayakkabıların heykeltıraşlığını ise Gyula Pover üstlendi.
Tuna Nehri kıyısı boyunca inşa edilen anıtta yer alan 60 çift ayakkabı, sanki sahipleri ayağından yeni çıkarmış ve orada bırakmış gibi duruyor. Dönemin unutulmaz katliamında can veren kişilere saygı duruşu niteliği taşıyan ayakkabılar arasında kadın, erkek ve çocukların ayakkabıları bulunuyor.
1940’ların tarzını yansıtan ayakkabılardaki işçilik ise insanın içini ayrıca sızlatıyor. Tüyler ürpertici ayakkabılar arasında işçi botundan topuklu ayakkabıya, çocuk ayakkabısından mokasen ayakkabıya kadar pek çok ayakkabı yer alıyor.
Anıtın üç ayrı noktasında ise Macarca, İngilizce ve İbranice şu metin yazılı:
“1944-45 Ok Haç Partisi milisleri tarafından Tuna Nehri’ne vurulan kurbanların anısına 16 Nisan 2005’te dikildi.”
(Bu olay, “Tuna Nehri’nde vurulmak” yerine “Tuna Nehri’ne vurulmak” olarak tanımlanıyor.)
Onlar sadece birer ayakkabı değil.
Anıtı ziyaret eden insanlar, ölen Yahudileri anmak için mum yakıyor veya çiçek bırakıyor. Ayakkabılara ve Tuna Nehri’ne bakınca da Karadeniz’in ne kadar çok masum insanın cesedini taşıdığını ve toplu katliamı düşünmek insanın tüylerini ürpertiyor.