II. Dünya Savaşı’nda Türkiye çekimser bir tavır sergilese de üzerimize oynanan olası bir işgal planı var mıydı? Varsa bile bu planı çok da uzakta aramamak gerek.
Birçoğunuz belki duymuşsunuzdur ama biz yine de kim olduğunu şimdiden söyleyelim: Hitler’in Türkiye’yi işgal planı kaçınılmazdı ve er ya da geç uygulanacaktı. Bu planın adı da Gertrude Operasyonu olarak biliniyordu.
Hitler’in bu planı belki hiç hayata geçmedi ancak geçseydi sonuçlarının büyük olması kaçınılmaz olurdu. Bakalım bu plan, hayata geçebilecek kadar iyi tasarlanmış mıydı?
Türkiye’de, Nazi yanlısı oldukları bilinen bazı gazeteci ve emekli subayların bulunduğu biliniyordu.
Türkiye ve Nazi Almanyası arasında Dostluk Antlaşması imzalanırken Şükrü Saracoğlu konuşuyor.
Bu kişilerin, Almanya’nın Türkiye’ye saldırması durumunda işgal kuvvetleriyle iş birliği içinde olacakları da açıktı. Ancak bu kişilerin kim oldukları konusunda kesin bir belge yoktu. Bu durum, çeşitli spekülasyonlara ve tartışmalara neden oldu. Bu tartışmalardan biri, 2001 yılının başlarında Aksiyon dergisinde yayımlanan bir haberle ön plana çıkacaktı.
Aksiyon dergisindeki haberin odak noktası, Tan gazetesinde 30 Eylül 1945 tarihinde yayımlanan “‘C’ listesine dahil olan kimlerdir?” başlıklı makaleydi. Zekeriya Sertel’e ait olan makale şu şekildeydi:
“Almanların Türkiye’yi nasıl işgal etmeyi planladıklarını ilk kez ortaya çıkaran belgeyi muhtemelen Tan gazetesinin sayfalarında okumuşsunuzdur. Bu belgeyi yayımlayan yazar, Almanların Türkiye’yi işgal ederken kimlerle iş birliği yapacaklarına dair liste talebinde bulunarak bu bilgileri sildiğini bildirmektedir.
Almanların II. Dünya Savaşı sırasındaki istila metotlarını hepimiz biliyoruz. Türkiye için hazırlanan planda da Almanların aynı stratejiyi izledikleri görülmektedir. İlk olarak ülke içine birçok Alman; tüccar, mühendis, diplomat olarak sızacak. Bunlar içeride önce (A) listesine dahil olan hükûmet ve parti yetkililerini tutuklayacaklar, ardından (B) listesine dahil olanları gözetim altında tutacaklar. Alman işgalini kolaylaştıracak ve iş birliği yapacak C listesine mensup kişilerle de ilgileneceklerdir. Sonra, bu listelerden seçtikleri kişilerle yeni bir hükûmet kuracaklardır.”
Haberi yazan muhabir, isimleri vermemiş.
Aksiyon dergisi, bu makaleyi ele alarak C listesinde kimlerin yer alabileceği konusunda Doç. Dr. Mithat Atabay, Rasih Nuri İleri, Attila İlhan, Orhan Koloğlu ve Altan Deliorman’ın görüşlerine başvuracak; bu kişiler de 1940’lardaki Türkçü/Turancı hareketinde yer alan bazı isimleri “muhtemel işbirlikçiler” olarak sıralayacaktı.
Haberin ilginç yanı, Sertel’in bu makaleyi yazmaya yönlendiren ve Tan gazetesinde yayımlanan yazı dizisinin hiç anılmamasıydı. Sertel’i bu makaleyi yayımlamaya iten yazı dizisi; 28, 29, 30 Eylül 1945 tarihlerinde Tan gazetesinde yer alan ve Dr. Nerin Gün tarafından önce Gazette de Lausanne’da yayımlanan uzun bir haberin çevirisiydi.
Nerin Gün, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin esaretine düşen nadir tarafsız gazetecilerden biriydi. Yayımladığı haberlerle Almanları öfkelendirdiği ve İtalya ve Macaristan’da basın temsilciliği görevlerini üstlendiği bilinenler arasında. Naziler Macaristan’ı işgal ettiğinde Gestapo tarafından tutuklanarak önce Mauthausen ve ardından Dachau kampına gönderildi.
2 hafta sonra, Amerikan Silahlı Kuvvetleri 29 Nisan 1945’te Dachau’ya girdiğinde, kampın mahkumlarını serbest bıraktığında o da özgürlüğüne kavuşmuştu.
Gün, daha sonra Amerika’ya yerleşerek soyadını Gun yaptı.
Nerin E. Gün (Soldaki)
Yazdığı makalelerle Türkiye’yi kötülemekle suçlandı, bizler de bugün Hitler’in kurguladığı bu planı aslında kendisinden öğreniyoruz. Dr. Nerin Gün’ün muhabiri olduğu Gazette de Lausanne’da 25 Temmuz 1945 tarihinde yayımlanan makalesini Tan gazetesi, tercüme ederek yayımladı:
“İsviçre kamuoyu, Hitler Genelkurmayının İsviçre’ye dair planları konusunda bilgi sahibi olmuştur. Çünkü yetkili siyasi liderler, bu konuda inkâr edilemez açık bilgiler vermişlerdir. Ancak insanlar hızla unutma eğilimindedirler. Bu nedenle bu konu benim için önemlidir. Berlin’de gazetecilik yaptığım yıllarda Almanların bu niyetleri hakkında birçok bilgi edindim. Toplanma kamplarında geçirdiğim 16 ay içinde tanık olduğum inanılmaz tesadüflerle ilgili olayları herkese duyurmak isterim.
Nazi Alman sadizminin bu cehennemî icatları sadece siyasi bir amaç taşımıyordu. Aynı zamanda her işçiden alınan maaşlarla S.S. hareketi besleniyor ve esirlere tahsis edilen kamptaki S.S. birimlerinin büyük kamplarının masrafları da karşılanıyordu. Bu dev kamplarda herhangi bir ülkeyi işgal etmek için hazırlanan gruplar eğitim alıyor ve aynı zamanda S.D. kadrolarına dahil özel S.S. birimlerine beşinci kolu oluşturan unsurların casusluk bilgilerini sağlayarak ün kazanıyordu.”
Bavyera’daki Meching kampında bulunan S.S. birimleriyle temas halinde olan esirlerin ifadeleri, İsviçre’nin işgal edilmesi için bu kamplarda kuvvetlerin hazırlandığını doğrulamaktadır.
Nerin E. Gün, toplama kampında.
Bu kamplar gözden uzak ve gizli tutulmuştu. Fransa’nın işgal edilmesi, ardından Moskova’nın işgali ve İngiliz-Amerikan ihracından sonra gerçekleşecek olan Action Matterhorn operasyonunu hazırlayan hareket burada planlanmıştı.
Ancak Dachau’a gelmeden önce, tüm bu belgelerin yanmış olması nedeniyle bunlara ulaşmak mümkün olmadı. Buna rağmen, ‘Şark Yıldızı” adı verilen planı elde etmeyi başarmıştı. Bu plan, Türkiye’nin işgaline dairdi. İzlenen siyasi, askeri ve düzenleyici yöntemler aynı olduğundan, Almanların İsviçre’de nasıl hareket edeceklerini küçük bir tahminle anlamak mümkündür.
Peki Gün, bu bilgilere nasıl erişti?
1944’te uzun bir süre Mauthausen ölüm kampında bulundu. Farklı dilleri bildiği için S.S. Teşkilatı’nda kâtip olarak görev yaptığı biliniyor.
Mauthausen kampı
Daha sonra siyasi birimde çalışmaya başlamış. Şefler, kamptan sağ çıkmayacağından emin oldukları için konuşmalarında bazen devlet sırlarını bile ifşa etmekten çekinmemişler. Kâğıt sıkıntısı nedeniyle eski dosyalardan yararlandıklarını ifade eden Gün; bir gün büyük bir tesadüfle, (Şark Yıldızı-Orientstern) operasyonuna katılacak olan S.S. birimlerine ait bir notaya rastlamış. Ardından ‘Ankara’nın planı, sıcak memleketlere özgü giyim eşya listesi’ gibi belgelere ulaşmış.
Ağustos ve Eylül 1942’de kampın içinde 500’den fazla S.D. bulunduğunu ve bunların sürekli olarak Türkiye’ye seyahat etmekten bahsettiklerini söylüyordu. Şeflerle konuşurken gördüğü bu belgeleri de sık sık gündeme getirmiş olmalı ki biri istediği bilgileri kendisine vermiş.
Hatta daha da ileri giderek, teşkilata gönderilen talimatı okumuş. Bu talimat, ‘Şark Yıldızı Harekâtı’ için ‘Gizli Servis’ adını taşıyan bir dizi broşürden oluşuyordu.
Peki okuduklarına bakılırsa işgale nasıl hazırlanıyorlardı?
Dachau kampı
Kampta bulunan üyeler dersler alıyorlardı. Gündemdeki olaylara ve Türk liderlerine ait filmler gösteriliyor, Türk şehirleri, sokakları ve önemli binaların büyük resimleri projeksiyonla yansıtılıyordu. Bu görselleri hafızalarına kazımak için âdeta bir polisin suçlu fotoğraflarını hatırlaması gibi detaylı bir şekilde inceliyorlardı. Ayrıca Türkçe, Türkiye’nin coğrafyası gibi dersler de veriliyordu. S.D. üyeleri, aslında yüksek maaş alan profesyonel memurlardı.
Teşkilatın, Romen harfleriyle işaretlenmiş dört şubeden oluştuğunu söyleyen Gün; dahili idare, Alman vatandaşlarının gözetimi, casusluk ve polis kuvvetleri olduğunu söylüyor. Teşkilat bile kendi içinde kollara ayrılmış, birbirlerinin alt ve üstünde çalıştıkları görülüyor.
Şark Yıldızı Harekâtı’nda sulh yoluyla hareket etmek gerektiği yazıyordu.
Bulgaristan’ın işgal edildiği tarihten Ruslara saldırıya geçilen zamana kadar olan süre içinde, Birçok S.S. birlikleri ayrılmıştı. Bu birimlerin hareketi tamamen askeri bir nitelik taşıyacaktı. 1942’de sadece Alman dostu bir Türk hükûmeti kurma niyetleri vardı. Daha sonra Türk ordusuyla anlaşarak Türkiye’nin stratejik bir şekilde işgal edilmesi prensibi kabul ettirilmeye çalışılacaktı.
Teşkilata, Türkiye tarafından hazırlanan detaylı haritalar verilmişti. Sadece Eskişehir ile çevresindeki havaalanlarının haritaları, bir casus tarafından manuel olarak hazırlanmıştı. Üyeler tüccar, sanayici ve gazeteci gibi gizlice ülkeye gireceklerdi. Bu grup, sadece teşkilatın üyelerinden oluşacak ve rehberlik, tercümanlık, yol gösterme veya malzeme temini gibi görevleri yerine getirecekti.
Hitler’in vaatleri ne olacaktı?
Adolf Hitler, Türk Askerî Heyeti Başkanı Orgeneral Cemil Cahit Toydemir’e Alman Askerî stratejisini anlatıyor, 1943.
Almanya ise Türkiye’nin bağımsızlığını ve egemenliğini güvence altına almayı, iç işlerine müdahale etmeme taahhüdünde bulunmayı, üçlü anlaşmaya katılmamayı taahhüt etmeyi kabul ediyordu. Türkiye’nin tarafsızlığını sürdürmesine itiraz etmiyor, müttefik tebaalarına karşı baskı önlemleri almamayı kabul ediyor ve Alman ordusunun Türk topraklarından transit geçişi sırasında kıtaların Türk arazisinde üç haftadan fazla kalmayacaklarına dair güvence veriyordu.
O dönemlerde Türkiye’nin savunmasında eksiklikler ciddi askerî zorluklar yaşanmasına neden oluyordu. 1941 kışında, olası bir harekât ve Bulgaristan’daki Alman birliklerinin istihbaratı üzerine Türk ordusu, Trakya’dan tamamen çekilmişti. İstanbul’u potansiyel bir Nazi saldırısına karşı korumak amacıyla Türk ordusu, Trakya’da Anastasios Surları olarak bilinen uzun duvara kadar konuşlanmıştı.
Almanya’nın stratejisi, Irak’taki petrol kaynaklarına ulaşmak ve Mısır’a inerek Libya’dan gelen Mihver birlikleriyle Kahire’yi kuşatmaktı.
Alman Genelkurmayı, Trakya ve İstanbul’u 18 günde, Anadolu’nun geri kalanını ise 1 ayda ele geçirmeyi planlıyordu. Ancak Almanya’nın Stalingrad’da SSCB’ye karşı aldığı yenilgi, Şark Yıldızı Operasyonu’nu sekteye uğrattı. Hitler, operasyonu durdurarak Türkiye ile tarafsızlık ve dostluk anlaşması imzaladı. Alman Genelkurmayı, Türkiye’yi işgal etme fikrine sıcak bakmıyordu. Lojistik sorunlar, Türk direnişi hakkında yeterli bilgi eksikliği, İngiltere’den gelebilecek yardım ve önceliğin SSCB’ye verilmesi gibi nedenlerle bu adım hiç atılmamıştı.
Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde “Gertrude Operasyonu”na dair herhangi bir belgeye rastlanmamış olması, böyle bir planın tamamen hayalî olduğu anlamına gelmiyor. Verilen detaylı bilgilerin doğruluğu ancak Alman arşivlerinde yapılacak derinlemesine bir araştırma sonucunda teyit edilebilir. Bu bilgileri edindiğimiz Nerin Gün’ün kendisi ve yakınlarına dair ise herhangi bir iz bulunamamıştır.