Çoğu zaman belgesellerde, vahşi hayvanların kirli su göletlerinden su içtiğine şahit olmuşuzdur. E doğal olarak aklımıza ilk olarak nasıl hastalanmadıkları sorusu geliyor değil mi?
Çoğumuz için temiz su, sağlığımız için olmazsa olmazdır. Ancak vahşi doğada yaşayan hayvanlar, nehirler ve göller gibi çok daha kirli su kaynaklarından su içiyorlar.
Peki ama suyun içindeki mikroplar, onlara nasıl zarar vermiyor?
Hayvanlar genellikle tek bir su kaynağına bağımlıdır.
Alternatif bir seçenekleri olmadığı için içtikleri suyun kalitesi ne olursa olsun, ondan içmek zorundalar. Sürekli olarak aynı türden mikroplara maruz kaldıkları için zamanla bu tür su kaynaklarına karşı tolerans geliştirebiliyorlar.
Ancak su kaynağının aniden değişmesi, dengeyi bozarak hastalığa veya ölüme neden olabilir.
Tüm su kaynaklarının kirli olduğunu kim söyledi?
Birçok insan, vahşi doğadaki su kaynaklarını çok kirli olarak düşünür ancak gerçek durum, o kadar da vahim sayılmaz. Su kaynakları bazı bakteriler içerse de genellikle insan veya hayvan sağlığı için tehlikeli olacak kadar yoğun değil.
Ayrıca hayvanlar, su kaynaklarını değerlendirme konusunda insanlardan daha yetenekli. Gelişmiş koku alma yetenekleri, potansiyel olarak zararlı bakteri içeren suları tespit etmelerine yardımcı oluyor.
Evrimsel süreci de unutmamak gerek.
Evrim süreci, kirli suları içebilen hayvanların hayatta kalmasını ve üremesini sağlayarak bu yeteneklerini sonraki nesillere aktarmalarına olanak tanır.
Yani doğal seleksiyona buradan örnek verebiliriz: Belirli mikroorganizmalarla başa çıkabilme yeteneğini geliştiren hayvanların, hayatta kalma şansının artmasına neden olur.
Hayvanlar da insanlar gibi su kaynaklı patojenlerden etkilenebilir.
Ancak onların hastalığını, televizyon başında fark edemeyiz. Bu yüzden çoğu zaman sağlıklı olduklarını varsayarız değil mi? Gerçekte ise durum, pek de düşündüğümüz gibi olmayabilir.
Yani evet, vahşi hayvanlar kirli su içebilir ve hayatta kalabilir ama bu onların her zaman sağlıklı olduğu anlamını taşımaz.