Bir sorunun çözümünün, sorunun özünde yer alan bir durumdan ya da kuraldan dolayı mümkün olmamasına Catch-22 deniyor. Gelin bu kavramı daha detaylı bir şekilde inceleyelim.
Zaman zaman kendinizi bir çıkmazın içinde bulup, sorunu çözmeniz için gereken şeyin aynı zamanda sorunun da bir parçası olması yüzünden ne yapacağınızı bilemiyor musunuz? Bu durumun aslında özel bir adı var ve yaşadığımız pek çok ikilemi de oldukça güzel şekilde açıklıyor.
Bazen bir sorunun çözülmesi için gereken şey, zaten olması durumunda o sorunu çözmenizi sağlayacak şeydir. Bu durum ilk olarak bir romanla birlikte herkesin gündemine geliyor. Roman o kadar popüler oluyor ki bu olguya da romanın adı olan Catch-22 adı veriliyor. Hatta George Clooney’li bir dizisini bile çekiyorlar.
Her şey bir romanla başladı.
1961 yılında Joseph Heller, Catch-22 adlı romanı kaleme aldı. Kitapta pilotların uçmamalarının tek yolu akıl sağlıklarının yerinde olmamasıdır. Kitapta 2. Dünya Savaşı’nın son aylarında, hayali bir İtalyan adasında konuşlanmış olan pilotların içinde bulunduğu bürokratik açmaz süreci, kitabın ana karakteri olan Yossarian adlı karakterin gözünden anlatır. Pilotların bu savaş ortamında uçması ise deliliktir. Yani aklı başında bir pilot uçmak istemez. Uçmak istemeyen pilotun akıl sağlığı yerindedir, yani uçması gerekir. Pilot uçmak isterse akıl sağlığı yerinde değildir, uçmasına izin verilmez. Yine de savaş ortamında sadece bir deli uçar, o yüzden uçması gerekir. Yani her durumda bir pilot uçacaktır, uçmaması mümkün değildir.
Bu çıkmazlara verilen genel isim, kitaba da ismini veren kurala ithafen Catch-22‘dir. İçinde bulunulan açmazın var olan açmazdan dolayı çözülememesi durumudur. Kitap o kadar başarılı olmuştur ki, toplumsal olarak çıkmazda olduklarını düşünen hippi gençliği Yossarian rozetleri takmaya başlamıştır.
“Günlük hayatta böyle bir şey olmaz ki?” demeyin, oluyor.
Günlük yaşamımızda irili ufaklı pek çok Catch-22 durumuyla karşılaşıyoruz. Üstelik genelde Catch-22 durumu ortaya çıktığında bu durum bizim suçumuz da olmuyor. Gelin bu ilginç kavramı bazı örneklerle açıklayalım:
Üniversiteden mezun olup iş başvurusu yapmaya başladığınızı düşünün. Size sorulacak ilk şeylerden biri “Tecrübeniz var mı?” sorusudur. Siz de haklı olarak “E işte başlangıç seviye iş, başlayayım da tecrübe edineyim.” dersiniz. Sonra tecrübeniz yok diye almazlar (Okul kulüplerinden yer alarak ya da staj yaparak tecrübe edinebilirsiniz, bu konuyu sonra ayrıca anlatırım.) Ya da iş görüşmesinde diplomanın önemli olmadığını, size işi öğreteceklerini söylerler ama diplomanız yoksa sizi işe almazlar.
İş yerine girdiniz diyelim ki ve yazıcıda kartuş bitti. Bunu söylediğinizde size “Tamam, talep formunun çıktısını alıp doldurun” denildi. Toneriniz olmadığı için yazıcıyı kullanamıyorsunuz, çıktı alamadığınız için talep formu dolduramıyorsunuz.
Peki bilişim alanı Catch-22’den kurtulmuş mudur? Kurtul(a)mamıştır.
Kuantum bilişimde de aslında bir Catch-22 durumu var ve bu durumu aşmak için bilim insanları çok uzun zamandır ölçümlenmeden veriyi saklayabilen kübitler geliştirme çalışmaları yapıyor. Buradaki durum şu, kuantum durumundaki bir parçacığı gözlemleyerek tam konumunu tespit etmemiz gerekiyor. Bir kuantum parçacığını gözlemlemek parçacığın konumuna etki eder. Yani gözlemlediğimizda parçacıktan doğru bilgiyi alamayız.
İnternet siteleri de aslında bu durumun küçük bir örneğini barındırır. Artık hemen her sitede karşımıza çıkan çerezler ve izinler penceresinde, hiçbir kişisel verinizin toplanmasını istemediğinizi belirttiniz. Site, sizin kişisel verilerinizi toplamamak için sizi ayırt etmek üzere kişisel verilerinizi almak zorundadır.
Favorilerimden biri de e-posta servisleri. Bazı e-posta servisleri, mail kutunuz dolduğunda daha fazla mail alamayacağınızı haber vermek için size e-posta atar. Bu e-posta, mail kutunuz dolu olduğu için size gelmez.
Görüldüğü gibi Catch-22 sık sık başımıza gelen bir durum. Hatta zaman zaman yaşamın kendisi bile Catch-22 durumu gibi hissettirebiliyor. Sizin aklınıza gelen başka örnekleri varsa yorumlarınızı bekliyorum.