Türkiye’yi ve dünyayı önümüzdeki on yıllarda çok büyük felaketler bekliyor. Üstelik bu acı gerçekle yüzleşmediğimiz her gün, söz konusu felaketleri daha erken yaşamamıza neden olacak. Peki başımıza neler gelecek? Bakalım…
Gelecekle ilgili hayal kurduğunuzda gözünüzün önüne ne geliyor? Mesela yıl 2050 olmuş olsa, sizce nasıl bir sabaha uyanacaksınız? İşe ya da okula giderken neler yaşayacaksınız? Sabah kahvaltınızda, akşam yemeğinizde ne yiyeceksiniz? Hafta sonu ‘biraz hava alayım’ demek için nereye gidip ne göreceksiniz?
Eğer ‘normal’ bir gün, keyifli anlar ve mutlu gülen yüzler hayal ettiyseniz, ne yazık ki yanılıyorsunuz. Çünkü böyle giderse, 2050’de Türkiye’nin her yerinde bambaşka felaketler olacak.
Sebep iklim krizi ve ne yazık ki bahsi geçen tüm kötü senaryolar ‘senaryo’ olmaktan her geçen gün uzaklaşıyor
Artık adını neredeyse her gün duyduğumuzdan mı, yaşayacaklarımızın kötülüğünün yarattığı inkar psikolojisinden mi bilinmez, iklim krizini enteresan bir şekilde insanların büyük bir çoğunluğu ciddiye almıyor.
Hâlbuki soframızdaki yemekten içtiğimiz suya, evimizin camından baktığımızda gördüğümüz manzaradan sağlığımıza her şeyi etkiliyor iklim krizi ve bu etkiler giderek büyüyecek.
İklim krizi tarım alanlarını yok ediyor, ormanlarımızı yakıyor, sularımızı kurutuyor, hayvanları öldürüyor, kasabaları ve köyleri sular altında bırakıyor, fakat bunları böyle söylemek çok da etkili olmuyor. O yüzden, elimiz kolumuz bağlı gibi davranıp hiçbir şey yapmazsak neler olacak, 2050 yılına bir zaman yolculuğu yapıp daha yakından bakalım…
2050 yılının Türkiyesindesiniz…
Sıradan bir gün, uyandınız ve hava durumunu kontrol ettiniz…
Hava sıcaklığı yaşadığınız şehirde 45 derece. Hissedilen çok daha yüksek… Fena değil… Daha kötülerine de şahit oldunuz çünkü Türkiye’de sıcaklıklar son 30-40 yılda 4-5 derece arttı. Hatta haberlerde de sık sık gördüğünüz üzere, bazı bölgelerde bu 6-7 derecelere kadar çıktı…
Neyse, hava ne kadar sıcak olursa olsun, yataktan çıkmanız lazım; banyoya gittiniz, musluğa yöneldiniz; su yok!
Ama bu duruma da çok şaşırmadınız. Çünkü Türkiye, 2020’li yıllardaki ‘su stresi yaşayan ülkeler’ sınıfından ‘su kıtlığı çeken ülkeler’ konumuna ulaştı bile. Son yıllarda bu kriz iyice büyümüş ve su kesintileriyle geçen günler, saatler, haftalar ‘normalleşmeye’ başlamış.
Böyle bir durumda ne yapardınız? Sular yok, kim bilir bir daha ne zaman sıra sizin bölgenize gelecek de evinize su verilecek bilmiyorsunuz. Ama hayat da devam ediyor… Yaratıcılığınızı kullanıp susuz yaşamaya bulacağınız çözümleri merakla bekliyoruz…
En azından elektrikler var dediniz, çat! O da gitti
Enerji krizi 2020’li yılların başlarında etkisi iyiden iyiye artan ancak o dönemlerde çok da ne olduğunu anlayamadığımız bir durumdu. 2050’de ise ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz.
Çünkü su kesintileri gibi elektrik kesintileri de normalleşmiş durumda.
Neden? Çünkü zamanımız varken yenilenebilir enerji kaynaklarına yeterli yatırımları yapmadık ve bu bir yandan iklim krizinin etkilerini güçlendirirken, bir yandan da o etkiler üzerimize geldiğinde elektriksiz kalmamıza neden oldu.
Çünkü ekstrem hava koşulları, artan nüfusa yetmeyen enerji üretim limitleri, tüm dünyayı etkisine alan bu krizin haliyle ülkemizi vurmuş olması tüm dengeleri altüst etti.
Yiyecek bir şeyler hazırlama kararı aldınız; ama bu konuda da bazı sıkıntılarınız var…
Su kıtlığı çeken, yeraltı kaynak suları yanlış tarım uygulamaları ve iklim krizi sebebiyle tamamen yok olmuş, gölleri birer çorak araziye dönmüş bir ülkede, haliyle tarım da hayvancılık da çok kötü durumda.
Dünyanın neredeyse tamamında durumun benzer bir çizgide ilerlediğini düşünürsek, 2050 yılında neden sağlıksız beslendiğimizi, aç kaldığımızı, karnımızı doyurmak için harcadığımız paranın neden 2020’li yıllarda hayal bile edemeyeceğimiz seviyelere çıktığını (ki o yıllarda da çok düşük sayılmazdı..) daha rahat anlayabiliriz sanırım…
Neyse ki evden çıkmak için acele etmeniz gerekmiyor, çünkü işsizsiniz…
İklim krizinin çevreye ve kaynaklara etkisi kadar ülkelerin ekonomisine etkisi de kritik. Yıllar içerisinde farklı sektörlerde yaşanan daralmalar sizi de etkiledi ve işsiz kaldınız. Fakat bu konuda kendinizi çok da yalnız hissetmiyorsunuz çünkü işsizlik oranı ülke ve dünya genelinde artmış durumda. Yani işsizlik, salgın bir hastalık gibi, sürekli artıyor ve elinizden ne yazık ki hiçbir şey gelmiyor…
Yine de evden çıkmak lazım; hasta olmamak için kurulan serinletme merkezlerinden birine gitmeniz gerek…
Hava 45 derece, su ve elektrik yok. Böyle bir senaryonun her gün yaşandığı bir dünyada, sıcakların etkisiyle çeşitli hastalıklar yaşamamak için vücudunuzu serinletebilmeniz gerekiyor. Artık her gün onlarca insan sıcaklar sebebiyle ölüyor ve o insanlardan biri olmamak için sağlığınıza dikkat etmeniz gerekiyor. İklim değişikliği, pek çok hastalığa sebep oluyor…
Çözüm ise kurulan serinletme merkezlerini ziyaret etmek. Bu merkezlerde şansınız varsa kaybettiğiniz vücut sıvısını geri kazanmak için soğuk su da içebilirsiniz… Bir de elektrik de olduğu için belki birkaç habere göz atar, akşam sıcaklıklar bir nebze de olsa düşene kadar kendinizi oyalar, yine şansınız varsa karnınızı doyurabilirsiniz.
Dışarıda suratınıza taktığınız o koca maskenin de bir sebebi var;
İklim değişikliğinin tetiklediği salgınların yanında hava kirliliği de nefes almayı sağlıksız hale getirmiş durumda. Hem salgın hastalıklardan hem de hava kirliliğinden korunmak gerekiyor ve artık suratınızda maske olmadan dışarı çıkmak hiç de akıllıca bir hamle değil. Üstelik geçmişte olduğu gibi bu maske mevzusu bir gün geçecek bir süreç değil. Kalıcı!
Serinletme merkezine geldiniz, kendinizi biraz daha iyi hissediyorsunuz; haberleri görene kadar!
Sıcaklar ve dengesi şaşmış iklim sebebiyle orman yangınları ülkenin neredeyse tüm büyük ormanlarını yok etti; hatta yaşam alanlarını da kötü etkiliyor. Bugün de haberler kötü. Akdeniz, Ege ve İç Anadolu’da birçok ilde aynı anda yaşanan orman yangınları sebebiyle binlerce kişi bu sıcakta evlerinden çıkmış, serinletme merkezlerindeki yoğunluk sebebiyle büyük bir sağlık krizi var, insanlar ölüyor…
Bir başka habere geçtiniz; bozulan ekolojik denge sebebiyle gezegenden silinen türlere birkaç türün daha eklendiğini gördünüz. Üstelik maalesef türlerin yok olması ve bitki örtüsünün değişmesi demek, sayısı artışa geçen türlerle birlikte yayılma riski olan viral hastalıkların da ortaya çıkması demek. Tam da bu olmuş; yine, kim bilir kaçıncı kez büyük bir viral salgın başlamış, Türkiye’de de ilk vaka görülmüş; ne yapmalı? Herkes bu soruya cevap arıyor, uzmanlar endişeli…
Su ve enerji kaynakları dünya genelinde neredeyse tükendiği için yaşanan politik gerilimler, savaşlar, kıtlıklar ve toplu ölümler… Dünyadan haberler de bu durumda…
Şiddet artmış, kontrolden çıkmış durumda. Böyle bir dönemde akşam eve yürümek herkes için korkunç bir film gibi
Hem ekonomik etkiler hem de iklim değişikliğinin insan psikolojisi üzerinde yarattığı ‘kaygı bozukluğu, şiddet eğilimi ve agresyon’ gibi durumlar sebebiyle özellikle büyük şehirlerde şiddet olayları, hırsızlık ve cinayet vakaları, intiharlar rekor seviyeye ulaşmış durumda.
Hava kararıp serinledikten sonra ayrıldığınız serinletme merkezinden evinize gitmek tam da bu sebeple sizin için korkutucu bir deneyim. Neyse ki sağ salim eve varabildiniz, yine de tam olarak güvende değilsiniz…
Hepsi bir arada, bir güne fazla mı geldi? Geleceğe hoş geldiniz!
‘Yukarıdaki her şeyi sizi biraz korkutmak için yazdım’ demeyi çok istesem de, Türkiye iklim krizinden en çok etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor ve bu senaryoların hepsi gelecekte gerçekten de yaşayabileceğimiz şeyler. Hatta bir kısmını yaşamaya başladık bile…
Tabii ki bunların her biri hiçbir şeyin değişmediği, önlemlerin alınmadığı, her şeyin kötüye gittiği ve iklim krizinin etkisini artırdığı bir geleceğin biraz da dikkat çekmek için abartılmış bir projeksiyonu. Yine de yürütülen araştırmalar, gelecekte bizi gerçekten sıkıntılı günlerin beklediğine işaret ediyor.
Madde madde bakalım ister misiniz?
Türkiye’de ortalama sıcaklıkların yaklaşık 5 derece artacağı, kimi, bölgelerde ise bunun 7 dereceyi dahi bulabileceği pek çok kaynakta yer alıyor. Hatta T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayınladığı raporlarda ve eylem planlarında da bu bilgiye yer veriliyor. Gerçekleştirilen araştırmalar, Türkiye’de özellikle 2041-2070 yılları arasında yüzey sıcaklıklarında ciddi bir artış yaşanacağına işaret ediliyor.
Su kaynaklarının tükenmesi ve aşırı kuraklık gibi etkiler üzerine de pek çok çalışma bulunuyor. Ben içeriği hazırlarken Ankara Üniversitesi Su Yönetimi Enstitüsü’nde görevli ve bu alanda pek çok çalışma gerçekleştirmiş Doç. Dr. Gökşen Çapar’ın ‘Su Kaynakları Yönetimi ve İklim Değişikliği’ çalışmasından yararlandım.
Enerji tüketimi, üretimi ve iklim krizi arasındaki bağlantı zaten bilinen bir konu. Yenilenebilir enerji her ne kadar giderek ‘yaygınlaşsa da(!)’ artan enerji ihtiyacını karşılamak için yeterli değil. Fakat iklim krizi enerji ihtiyacını artırıyor. En basit haliyle; klima kullanımı artıyor! Ancak var olan pek çok kriz sebebiyle ülkelerin enerji talebini karşılayamaması halihazırda bile bir gündem maddesi. Bunun gelecekte çok daha karanlık bir boyutta yaşanacağına dair bir öngörü, hiç de yanlış sayılmaz… Dilerseniz The New York Times’da geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve bu konuda dünyadaki güncel durumu gözler önüne seren içeriğe buradan göz atabilirsiniz…
Özellikle tarım ve hayvancılıkta yaşanacak kriz ise yine pek çok makale ile destekleniyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu konuda yayınladığı ‘İklim Değişikliği ve Tarım’ başlıklı rapora buradan ulaşabilirsiniz…
Ekonomik etkilere gelince, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen İklim Değişikliği Eğitim Modülleri Serisi’ne ait içeriklerden biri olan ‘İklim Krizi ile Mücadelenin Makroekonomik Yüzü’ başlıklı çalışmada Türkiye, iklim krizinin ekonomik etkilerinden en çok etkilenecek ülkelerden biri olarak anılıyor; ‘iklim krizinin kaybedenleri’ listesindeki ülkelerden biri arasında yer alıyor.
Son olarak da iklim krizinin insan sağlığı üzerine ne gibi etkileri olduğuna dair detaylı bir okuma için buradaki makaleye göz atabilirsiniz…