Neredeyse her bölgede karşımıza çıkan mitolojik varlıklar ve hikâyeleri, zamanla kültürün bir parçası hâline geliyor. Nesilden nesle rivayetler aktarılıyor, bazen bir inanış hâline geliyor, bazen çocukları korkutmak için kullanılıyor, bazense sadece kamp akşamlarında ateşin başında anlatılan ürpertici bir hikâyeyle sınırlı kalıyor.
Elbette bu varlıkların hiçbirinin bir bilimsel dayanağı ya da herhangi bir kanıtı yok. Hepsi; halk arasında ağızdan ağza aktarılıp can alıcı kısımları güçlendirilerek geliştirilince ortaya çıkan, ilgi çekici karakterler ve hikâyeler.
Biz de bu içeriğimizde, bir Zeus kadar bilinmeyen fakat en az onun kadar ilginç mitolojik karakterlerden bazılarını sizin için derledik.
Gılgamış Destanı’nı okuduysanız onu yakından tanıyorsunuz: ‘Enkidu’
Enkidu, Gılgamış’a rakip olarak gönderildikten sonra onunla çok yakın arkadaş olan bir mitolojik varlık. Bazı kaynaklarda “Ea” ismiyle de karşımıza çıkabilen bu karakter, hayvanların arasında yabani bir hayat yaşıyor ve onlarla konuşabiliyor. Zaten hayvansı bir görünüşe ve boynuzlara sahip.
Enkidu öldüğünde Gılgamış, arkadaşının arkasından şunları söylüyor:
“Gılgamış, arkadaşının artık ölüler diyarında
Mahkûm kaldığı için gerçekleştiremediği gündelik eylemleri
Düşünmüş ve Ea-bani’ye seslenerek şunları söylemiş:
Artık yayını yeryüzünde geremeyeceksin,
Ve yayınla öldürülenler etrafını sarmış.
Artık elinde bir asa taşıyamazsın,
Ve ölüm perileri seni esir ettiler.
Ayaklarına artık ayakkabı giyemezsin,
Artık yeryüzünde savaş naraları atamazsın,
Artık sevdiğin kadını öpemezsin.”
Japon mitolojisindeki doğaüstü canavarlar: ‘Yokailer’
Japoncada “hayalet” anlamına gelen Yokailer, şekil değiştirme yeteneğine sahip. Çoğunun hayvani özellikleri bulunuyor ve bazıları insana, bazıları cansız nesnelere benzeyerek başkaları tarafından fark edilemiyorlar.
Pek çok mitolojik yaratıkta olduğu gibi onlarda da doğaüstü güçler var ve bunlardan en yaygın olanı, şekil değiştirmeleri.
Memelerinin altına çocukları sakladığı söyleniyor: ‘Wewe Gombel’
Cava kültürüne ait kadın bir hayalet olan Wewe Gombel’ı öne çıkaran en önemli özelliği, çocukları kaçırıp memelerinin altına saklaması. İnanışa göre, hayalindeki erkekle evleniyor fakat kısır olduğu için hiç çocuğu olmuyor ve bir gün eşini, onu aldatırken yakalayıp öldürüyor.
Olaylara çok öfkelenen köylü halk, kadının peşine düşünce Wewe, kendini de öldürüyor. Mite göre, hayaleti dünyayı dolaşıyor ve çocuk arıyor. Bazı efsanelerde çocuklara karşı şefkatli ve anaç lanse edilirken bazılarında gaddar ve acımasız olduğu söyleniyor. Gombel’ın hikâyesi hâlâ bazı yerlerde, “Eve erken dönmezsen Gombel seni kaçırır!” sözleriyle çocukları korkutarak yaşamaya devam ediyor.
“Endonezyalıyım ve çocukken her gün batımında annem bana ‘Eve çabuk gel çünkü Wewe Gombel, bambu ağaçlarında saklanıyor.’ derdi.”
Yine Gılgamış Destanı’ndan, ‘periler’
Midjourney ile resmedildi.
Enkidu bölümümüzdeki şiirde de adı geçen periler, Babil mitolojisinde yer alan ve çoğunlukla korku salan yaratıklar. Fark ettiyseniz şiirde de “ölüm perileri” olarak geçiyordu. Bu yaratıklar da diğer birçok mitolojik karakter gibi doğaüstü yeteneklere sahip ve bir kısmı ölümle ilişkilendiriliyor.
Görünmese de çığlıkları duyuluyor: İngiliz mitolojisinden ‘Kara Annis’
Soluk mavi bir tene ve vahşi bir görünüme sahip Kara Annis, keskin tırnaklarıyla cadıya benzeyen bir iblis. Rivayete göre, bir mağaranın derinliklerinde yaşıyor ve ilk tercihi çocuk eti olmakla beraber insan etiyle besleniyor. Avlarının leşlerini ise yaşadığı mağaranın dışına asıyor.
Efsanede, Kara Annis pek görülmese de onun feryatlarını ve çığlıklarının sık sık duyulduğu söyleniyor. Bu karakter de günümüzde hâlâ çocukları tehdit etmek için bir korku unsuru olarak kullanılabiliyor.
Türk, Altay ve Bulgaristan mitolojisinde adı sık sık geçiyor: ‘Baba Yaga’
Türkçede “Yek” olarak da bilinen bu varlık, ilk bakışta, Hansel ve Gretel’deki cadıyı andırıyor. Hatta o da ormanın içindeki büyülü bir kulübede yaşıyor ve isminin karşılığı, bazı kaynaklarda “Büyükanne Cadı” olarak geçiyor.
‘Ruhların Kaçışı(Spirited Away)’ filmindeki Yubaba karakterinin de Baba Yaga temsili olduğu söyleniyor.
Slav halkının masallarında önemli bir yere sahip Baba Yaga, toplumsal normların dışında ve kendi kurallarıyla yaşadığı için günümüzde kadın gücünün ve özgürleşmesinin somut karakteri olarak da görülüyor.
Türk mitolojisinden bir isim daha: ‘Alkarısı’
Olağanüstü varlıkların arasında “cinler” kategorisine ekleyebileceğimiz Alkarısı; dev gibi büyük, siyah saçlı, ters ayaklı, uzun parmaklara ve tırnaklara sahip tasvir ediliyor.
Genellikle hamileleri ve bebeklerini rahatsız ediyor. Hatta onların ciğerlerini yiyerek besleniyor. Çoğu zaman, kırmızı elbiseler giyen bu yaratığın, su kenarlarında ve ağaçlık yerlerde yaşadığı söyleniyor.
Alkarısı’nın Türk yapımı bir filmi de bulunuyor.
Sadece sisli havalarda görülen Yeni Zelanda mitolojik varlıkları: ‘Patupaiarehe’
Ormanların derinliklerinde ya da puslu dağ tepelerinde yaşadıkları söylenen Patupaiareheler, nadiren görülen insansı ve peri benzeri varlıklar olarak tasvir ediliyor.
Rivayetlere göre, ışıktan korkuyorlar ve yalnızca siste görünüyorlar. Ayrıca flütleriyle büyüleyici müzikler çalarak insanları tehlikeli bölgelere çekmeleriyle biliniyorlar.
Öğlen saatlerinde suya girerseniz onunla karşılaşabilirsiniz: ‘Vudaş’
Rus rivayetlerine göre, yarı insan görünümündeki Vudaş, bir gün boğularak ölüyor ve bir su cini olarak geri geliyor.
Nehir ve göl gibi büyük su kütlelerinde yaşıyor ve aslında bir insan hayatına sahip. Vudaş’ın bulunduğu yerlerdeki insanlar, öğlenleri suya girmiyor çünkü inanışa göre o saatlerde yıkanıyor.
Gündüzleri ebe, geceleri vampir: ‘Penanggalan’
Hamileleri ve çocuklarını hedef alan bir diğer yaratık ise Penanggalan. Malezya kökenli bu vampirin gündüzleri bizim gibi bir insan kılığında gezdiği fakat gece olunca çirkin bir vampire dönüştüğü söyleniyor.
İnsan kılığındayken genellikle ebelik yapıyor. Hamileleri ve yeni doğan bebeklerini rahatsız ettiğini düşünürsek bu durum pek de şaşırtıcı gelmiyor tabii.
Son olarak, hepimizin bildiği bir karakterle içeriğimizi bitirelim: ‘Gulyabani’
‘Süt Kardeşler’ filmiyle tanıdığımız Gulyabani karakteri, aslında nesilden nesle halk arasında efsanesi aktarılan bir mitolojik karakter. Uzun sakallarıyla, ters ayaklarıyla, pis kokusuyla, dev boyutuyla bilinen bu yaratığın akşamüstü saatlerinde dağ yamaçlarında görüldüğü söyleniyor. Birçoğumuzun en büyük çocukluk korkusuydu kendisi…