Bir insanı öldürmek büyük bir kötülüktür, bir hayvanı öldürmek de büyük bir kötülüktür fakat hayvanların türüne göre bu kötülüğün seviyesinde önemli farklılıklar oluşabiliyor. Teknik olarak insan da bir hayvan türü olduğu için diğer hayvanlara göre kendimizi daha değerli hissediyoruz. Peki gerçekten hayvanların türüne göre bir vicdan farklılığı oluşmalı mıdır?
Neden bir kediyi, köpeği öldürmek büyük bir tepkiyle karşılanıyorken bir koyunu, ineği yemek için öldürmek veganlar ve vejetaryenler dışında kimsenin umrunda değil? Kediler, köpekler sokağımızda ya da evimizde nesillerdir bizimle birlikte oldukları için onlarla kurduğumuz empati nedeniyle mi onların ölümleri konusunda daha hassasız?
Şu konuda bir yanlış anlaşılma olmasın, kedileri ve köpekleri öldürmek diğer hayvanları öldürmeye göre daha fazla ayıplanıyor olsa da onlara yapılan kötülükler yine de yeterince önemsenmiyor. Bir kediyi öldüren caniye yalnızca hafif bir para cezası veriliyor ve mala zarar vermekle eşdeğer görülüyor. Neden hayvanların ölümlerini basit görüyoruz ve neden farklı türdeki hayvanların ölümüne farklı şiddette tepki veriyoruz? Bazı hayvanları öldürmenin ayıplanma eşiğinin değişmesinin nedeni nedir? Bir koyun neden bir kediye göre daha değersiz, bir koyun neden bir köstebeğe göre daha değerli; bir köstebek bir kelebeğe göre, bir kelebek bir sineğe göre, bir sinek neden bir mikroorganizmaya göre daha değerli?
Jainizm adlı bir dinin mensupları, bakterilere zarar gelmesin diye maske takarak hayatlarına devam ediyor. Yani veganlığın da ötesinde bir düşünceye sahipler. Et yemedikleri gibi bir sineğe, bir mikroorganizmaya bile zarar vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu da gösteriyor ki canlılara gösterdiğimiz merhamet onların türüne göre önemli ölçüde değişiyor.
“Bir hamam böceği öldürürsen kahramansın, bir kelebeği öldürürsen şeytansın. Ahlakın estetik standartları vardır.” diyen Nietzsche haklı mı?
Uğur böceği örneğinden gidelim, estetik göründüğü için bu böcekleri öldürmeye kıyamıyoruz. Oysa uğur böcekleri de bakteri taşımaya müsaittir ve küçük böcekleri canlı canlı yiyen avcılardır. Yani aslında şekilcilik yaparak neyi öldürüp neyi öldürmeyeceğimizi belirliyoruz.
Bu konuyu detaylı bir şekilde irdelemek adına, sebep ne olursa olsun hayvan öldürmeye karşı olan 9 vegan arkadaşa sorduk: Hayvan sömürüsüne karşı olan veganlar, arıların ürettiği balı ve propolisi bile bir sömürü çeşidi olduğu için yemeyi tercih etmez. Arıları önemseyen veganlar, peki sinekler hakkında ne düşünüyor? Etrafında uçuşan, yemeklerine konan ve sinir bozucu olabilen sinekleri öldürüyorlar mı? Yoksa öldürücü olmayan yöntemlerle mi kovmaya çalışıyorlar? Acıdıkları için sinek öldürmeyenlerin bir pire için de acıma hissi aynı seviyede mi? Öldürmeme eşikleri nedir?
İşte veganlardan bazı yanıtlar:
Aysima: Etik olarak vegan olan birinin bir sineği öldürmeyeceğini düşünüyorum, bilinçli olarak yani. Farkında olmadan sebep olduklarımız açısından zaten yapacak bir şey yok ama rahatsız etmek çok subjektif bir mesele bence. Veganlıkta türcülük olmadığı ve tüm hayvanlar da eşit sayıldığından, nasıl bir tavuğun hayati değerini bizim belirleyemeyeceğimizi düşünüyorsak bu, sinek/böcek için de geçerlidir.
Havva: Benim de net bir cevap veremediğim bir konu maalesef ama öldürmek yerine uzaklaştırmak için bitkisel yöntemleri veya karşılaşıyorsam olduğu yerden herhangi bir cisimle balkona, bahçeye götürmeyi tercih ediyorum. Bu konuda etik olarak, öldürülmemesi gerektiğini savunsam da örneğin hamam böceklerinin istila ettiği bir ortamda ilaçlamaktan başka çare kalmıyor. “Rahatsız ediyorsa öldürmek gerekir” diyemem ama uygulamada bu oluyor maalesef. Temiz olan yerlerde daha az bulunuyorlar ama bu yüzden evimde karşılaşsam da genellikle sorunun çözümüne yönelik yöntemler kullanırım. Ama sonuçta kedinin vücudunu pire kaplayınca nasıl ki ilaçlayarak kurtarıyorsak kendi hayatımızda da yapacak daha iyi bir yöntem olmuyor maalesef.
Ekin: Bence bu durum rahatsızlıktan öte bir şey teşkil etmeli. Yani tamam rahatsız edebilir ama öldürmeden uzaklaştırmak da mümkün. Ancak olay kişinin sağlığını etkileyecek durumdaysa tabii ki kişi önce kendisini korumalı. Yani ben şahsen sıkmıyorum, evdeki naveganlara engel olmaya çalışıyorum. Tercihim, pencereden uçmasını sağlamak oluyor. Yani bunda insanın yaşadığı yer bile önemli tabii, mesela ufak bir bahçesi olan binanın zemin katında yaşıyorum, toprak ve yeşil iç içe; bir zahmet o böcek/sinek olacak zaten. O yüzden ilaç çok da fayda etmez zaten.
Deniz: 🙁 Benim çok kafamı karıştıran konular ama sineklerden nefret ediyorum, katlanamıyorum ve öldürüyorum sinekleri. Bu benim kişisel deneyimim ve kendimi etik bulmuyorum bu konuda.
Miray: 3 gündür evde sineklerle yaşıyorum. Sineklik olmadığı için de önüne geçemiyorum, kardeş kardeş yaşıyoruz. Ben genel olarak öldürmeden dışarı çıkarma taraftarıyım ama pire/kene gibi şeyler parazit sonuçta, o yüzden onlara karşı tutumum böceklerden biraz daha farklı. Aslında sinek de hastalık taşıyabilir ama ben öldürmeye çalışsam da yapamam ama kedim pirelense onun sağlığı için ilaç kullanırım. Sivrisinek için ilaç kullanmak da son tercihim oluyor, genellikle oda değiştirme taraftarıyım.
Olcay: Öldürmeden kovmanın ya da tahliye etmenin onlarca yöntemi varken bu soruyu kötü niyetli buluyorum. Benim annem bile böcekleri evden havlu ile bahçeye taşır.
Sema: Ben şahsen hiçbirinin öldürülmesini doğru bulmuyorum. Bir şekilde öldürmeden uzaklaştırmayı tercih ediyorum doğal yöntemlerle, uçucu yağlarla vs.
Nilgün: Böcekleri kesinlikle öldürmüyorum. Hatta daha dün akşam bir örümceği yakalayıp özgürlüğüne kavuşturmak istedim ama o, parkelerin arasından kaçtığı için evdekilerden fırça yedim. Pireyle hiç tecrübem olmadı ama bence buradaki eşik pireyi öldürmek/öldürmemek değil pirelenmemeyi başarmak/daha en başta önlemini almak olmalı.
Güneş: Yani pireyi öldürmem sağlığım ve topluma çıkabilmem için gerekli bence ama örümceğin ve sineğin bana bir zararı yok, takılabilirler. Örümcek/sinek öldürenlere de “Vay sen nasıl öldürürsün!” demem muhtemelen.
Asude: Hayvanlarla, bizimle olan ilişki seviyelerine göre yakınlık kuruyoruz. Belki böceklerle de bir kediyle kurabildiğimiz iletişim gibi yakınlık sağlayabilseydik onlara karşı bakış açımız değişirdi. Ben şahsen böcekleri veya sinekleri öldürmüyorum. Kendi canımı tehlikeye atmadığım sürece başka bir canlının canını almayı etik bulmuyorum. Bir bardak ve karton yardımıyla dışarı atmak ilk tercihim oluyor ya da haşere/sivrisinek kovucu bitkileri araştırıp evime onlardan alıyorum.
Vegan arkadaşların konu hakkındaki düşünceleri bu şekilde. Kimisi öldürüyor kimisi öldürmüyor. Kendilerine göre nedenleri bulunuyor.
Sineklerin uygun koşullarda 28 güne kadar yaşadıkları biliniyor. Yaşam sürelerinin kısa olması onları daha değersiz canlılar mı yapar?
Sonuçta insanın yaşam süresi, evrenin süresine kıyasla bir sinekten bile az kalıyor. Bizden kat kat daha fazla yaşam süresi olan çok zeki bir uzaylı ırkının çıkıp geldiğini düşünelim, nasılsa onlara göre yaşam süremiz çok çok kısa diye bizi basitçe öldürmeleri hakkını elde ederler mi?
Hatta bu uzaylı ırkının boyut olarak da yanlarında bir sinek kadar küçük kaldığımızı düşünelim. İnsanların zekasını, bilinç seviyesini ve de boyutunu küçük görerek üstümüze basıp geçmeleri muhtemelen onlar için önemsiz olurken insanlar için bir trajedi olurdu. O halde bu düşünceye göre böceklerle empati kurmamız gerekecektir.
Sayıca bizden 5 trilyon kadar fazla olan sinekler gerçekten gereksiz ve zararlı canlılar mı?
Çeçe sineği tarafından ısırılırsanız uyku hastalığına yakalanabilirsiniz. Uyku hastalığına sebep olan Trypanosoma brucei paraziti, çeçe sineği tarafından taşınan bir canlıdır. Çeçe sineği sizi soktuğunda bu parazit kana karışıp uyku hastalığına sebep olur. Bu hastalık belli bir süre gizli belirtilerle devam ettikten sonra, son evrelerinde sürekli uyku ve koma hali görülür. İlaçla tedavisi henüz yok.
Sivrisinek türlerinin ise sıtma gibi ölümcül hastalıklar yaydığını biliyoruz. Kolera, dizanteri, hepatit B, çocuk felci, verem gibi ölümcül hastalıkları taşımaları da ciddi bir tehlike yaratabilmektedir. Kara sinekler yemeklerinizin üzerinde uçuşuyorsa onların üzerine kusmuş olabilirler. Tüketecekleri katı maddenin üzerine asitli bir kusmuk bıraktıktan sonra, bu asit katı gıdayı onların alabileceği şekilde eritip sıvı bir hale getirir. Bu şekilde bunları da emerek beslenirler.
Bunlar zararlı etkileri olsa da sineklerin yararlı etkileri de oldukça fazla.
Yok edildiklerinde herhangi bir eksiğin olup olmayacağı merak ediliyor. Sinekler doğada oluşmuş zararlı leşlerin ortadan kalkmasına destek verir. Besin zincirinde dengenin bozulmaması için çok önemli bir yer tutarlar. Dünyaya zarar verebilecek ölü canlılardan faydalanarak enerji alırken aynı zamanda bu canlıları tamamen yok ederler. Bu sayede canlı yaşamına zarar verecek birçok bulaşıcı hastalığın ortadan kalkması noktasında önemli bir potansiyel teşkil etmektedirler. Yani bazen hastalık taşıyıcı olurlar bazen de hastalıkların daha çok yayılmasını engellerler.
Sinekleri küçümsüyoruz fakat genetik olarak birbirimize çok benziyoruz. DNA’mızın %61’i meyve sinekleriyle aynı.
Evrimsel süreçte çok uzakta olmamıza rağmen, halen ortak bir atanın genomunda ortak bir imza bulabiliyoruz.
Sinekleri bırakıp diğer türlere yaptığımız ayrımcılıklardan bahsedelim.
Bir süre önce Avustralya’da 2 milyon kedinin uçaklardan atılan kanguru etli zehirli sosislerle öldürüldüğünü hatırlarsınız. Bir kısmı ise keskin nişancılarca kurşunlandı. Bunun nedeni ise kedilerin her yıl ortalama 377 milyon kuş ve 649 milyon sürüngeni öldürüyor olmasıymış.
Mesele doğaya ve diğer hayvanlara zarar vermekse bu konuda başı çeken türü çok yakından tanıyorsunuz: İnsanlar! Havadan sosis atarak veya keskin nişancı tutarak yine 2 milyon insan katledilmeli mi? Thanos gibi mi düşünmek gerekir?
Kuş gribi vakaları çıktığında yüz binlerce tavuk itlaf ediliyor. Oysa insanlara da bulaşıyor virüs, bir pandemi başladığında hasta olmayanlar bile toplanıp yakılmalı mı tavuklara yapıldığı gibi? Yoksa daha vicdani yöntemler mi bulunmalı? Hayatları değersiz görüldüğü için mi kolaya kaçılıyor?
Bir diğer tartışma ise yemek kültürü farklılığı nedeniyle oluşuyor. Biz koyun, inek yiyorken Çinlilerin kedi, köpek yemelerine öfkelenmemiz ne kadar samimi?
Çin’de farklı hayvanların yeniyor olmasını iğrenç bulmamızın nedeni, o mutfağın bizim kültürümüze uzak olmasıyla alakalı. Hindistan kültürüne göre de bizim mutfağımız iğrenç. Yani içinde doğduğumuz kültürün yoğurmasıyla oluşmuş karakterleriz. Aslında beyni yıkanan canlılarız bir bakıma. Kendi farkındalığımıza ulaşmak için bu toplumsal etkileri silmek gerekiyor.
Yani aslında Çin’de kedi yenmesi ne kadar korkunçsa Türkiye’de koyun yenmesi de bir o kadar korkunçtur. Burada değil de orada doğsaydınız belki de bugünkü akşam yemeğinizde köpek eti olacaktı. O halde farklı türleri ayırt etmeksizin her hayvanı yemeniz ya da hiçbir hayvanı yememeniz gerekiyor.
Araştırmalar gösteriyor ki hayvanlar sandığımızdan çok daha zekiler, her birinin ayrı bir kişiliği var.
Aptal sanılan tavuklar dahi zeki canlılar, hatta isimlerini öğrenme konusunda kedilerden daha iyi oldukları görülmüş. Sahipleri ile duygusal bağ kurabildikleri biliniyor. Veganların düşüncesine göre, mağarada yaşayan vahşi insanlardan kalma bir alışkanlık yüzyıllardır süregeliyor: Yemek için hayvan öldürmek.
İlkel kabilelerde yamyamlık olduğunu da biliyoruz. İnsan eti yemek onların kültürüne göre çok normal. Bu kültür devam etseydi şu an bir kaos ortamı hakim olabilirdi. İşin garip tarafı, büyük bir çoğunluğa göre insan eti yemek gayet doğal bir davranış olarak görülecekti. Muhtemelen hayvan eti yemek de bundan en az 100 yıl sonra yamyamlık gibi görülebilir.
Veganların iddiasına göre farkındalık arttıkça ve et yemeye mecbur olmadığımızı anladıkça yüz yıl sonra da olsa bu mağara devri alışkanlığı bitecek.
Fast food zincirleri, gıda şirketleri vegan seçenekler sunuyor, vegan kafelerin sayısı hızla artıyor. Hücrelerden et üretimi çalışmaları yapılıyor ve bu da hayvan ölümlerinin önüne geçecektir. En önemlisi de iklim değişikliği üzerinde çok kötü etkisi bulunan hayvancılık endüstrisinin etkisi azalacak.
Özetle; “Bir karıncayı bile incitmez.” dedikleri insanların sayısı arttıkça dünya çok daha iyi bir yer olacak gibi görünüyor. Nietzsche’ye kulak verip ahlakın estetik standartlarına çekidüzen vermemiz gerekiyor gibi görünüyor.