Nazilerin kadın toplama kamplarında muhafızların işkence ve istismarları bitmiyordu. Bunlardan birisi de Anneliese Kohlmann adında acımasız kadın Nazi muhafızıydı. Muhafızlıktan öte çok normal bir yaşam süren Kohlmann, muhafızlık hayatına geçtiğinde adeta dünyanın en acımasız insanına dönüşmüştü.
SS üniformasını II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru giymişti. En küçük davranışta bile esirlere acımasızca muamele gösteren bu kadın, Nazilerin içinde en acımasızı ve duygusuzu olarak tanınıyor.
Savaş suçlusu olmasına, mahkumlara ettiği zulümler, taciz ve tecavüzlerin kanıtlanmasına rağmen ise yalnızca 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Başlarda Nazi Partisi’ne katılsa da belli bir süre sivil taraftaydı. Sonrasında nasıl olduysa tarih bize bu kadını “acımasız kadın muhafız” olarak tanıttı.
Anneliese Kohlmann’ın Nazilerin arasına nasıl karıştığından söz ederek yazıya başlayalım.
Tıpkı diğer kadın ve erkekler gibi o da henüz gençken, 19 yaşında Nazi Partisi’ne katıldı. 1 Nisan 1940’ta ise resmen partiye üye olmuştu. Ama 4 yıl boyunca partide olmasına rağmen tramvay operatörü olarak çalışmıştı. Yani sürecin sivil kısmındaydı.
4 Kasım 1944’te ise Kohlmann, SS Alman Kadın Yardımcı Birlikleri’ne alındı. Angeklagt: SS-Frauen vor Gericht (Accused: SS Women in Court adlı kitapta bu kadınla ilgili yazılana bakılırsa, Kohlmann’ın eğitimi 1 hafta sürmüştü. Bu eğitimde de kendisine mutsuz insanlara özellikle kötü davranması dikte edilmiş.
İlk işi, Neugraben’de gardiyanlık olmuştu.
Tanksavar hendekleri kazmak zorunda kalan kadın esirlerin başında duruyordu. Kadınlar, bilhassa beş gardiyan tarafından taciz edildiklerini dile getirmişlerdi. Elbette bunların içinde Kohlmann da vardı. Mart 1945’te Tiefstack köle işçi kampına gönderildi. Her iki kamptaki tanıklar dava duruşmasında Kohlmann için tanıklık etmişler.
Bu duruşmada Kohlmann’ın bir kadını el ve ağzından kan boşalacak biçimde vahşice dövdüğünü söylerler. Bir başka mahkuma ise kolları morarmaktan ziyade renk değiştirene kadar sopayla vurduğunu da eklerler.
Eziyetleri de bunlarla sınırlı değildi üstelik. En basit suçlara ve davranışlara bile vahşice karşılık vermişti.
Hamile bir kadını öldüresiye tekmeleyip dövmüş; bir başka kadını ekmek çalarken görünce 30 defa morartana kadar sopayla ellerine vurmuştu. İşin ilginç yanı, tanıklar Kohlmann’ın yaşlı kadınlara karşı daha vahşi davrandığını söylüyorlardı. Yaşlı kadınları, gençlere nazaran daha sert ve acımasızca dövüyordu. Öyle ki bazı genç kadınlara bile diğerlerinden daha merhametli davrandığı da görülmüş.
Duruşmada Kohlmann, bu durumu kabul etmiş. Fakat bazı kadınlara özel muamele gösterdiğini kabul etmişse de eziyet suçlamalarına karşı da kendini savunmuş.
Věra Fuchsová adında bir kadın, bu “ayrıcalıklı” muameleyi bizzat yaşamıştır.
Temsili görsel
German History dergisinin bir makalesinde bu kadının ayrıcalıklı muamele gördüğü anlatılırken Fuchsova’nın şu sözlerine yer verilmiş:
“Hamburg’da bir SS kadın muhafızımız vardı, genç bir kızdı ve ona Bubi adını verdik. O, bize iyi davrandı. Genç, güzel bir kızdı ama sonradan gördüğümüz üzere eşcinseldi. Ve esir arkadaşlarımızdan birine âşık oldu.”
Burada bahsedilenler ise Anneliese Kohlmann’ın ta kendisi, diğer kişi ise Helene Sommer adında bir Yahudi esir.
Kohlmann’ın Helene ile olan ilişkisi tam olarak bilinmese de ikisinin birbirini öptüğü ve Kohlmann’ın geceleri sık sık Helene’nin yanına uğradığı söyleniyor.
Temsili görsel
Cinsel istismarlar, Holokost sırasında sıklıkla rastlanıyordu. Heinrich Böll Vakfı’na göre, muhafızlar; birtakım ihtiyaçlarını ve güvenliklerini garanti etme karşılığında esirlere tecavüz ediyorlardı. Hayatlarını kurtarmak isteyen esirler de çaresizlik içinde sadece susuyorlardı.
Kohlmann, savaştan sonra Helene ile olan ilişkisini sürdürmeyi planlamıştı. Duruşmada verdiği ifadeye göre de savaşın ardından Helene’nin kendisine Prag’a taşınmayı teklif ettiğinden söz ediyor.
8 Nisan 1945’te Kohlmann, kadınlardan birçoğunun Tiefstack’tan Bergen-Belsen’deki kampa aktarılmasına yardım etmiştir.
Herkese “kuzeni” olarak tanıttığı Helene ile konuşmasına izin verilmeyince, vardiya değişiminde bir mahkûm üniforması giyerek içeri girmiş. Planı ise Helene’i bularak Prag’a gitmek ve onu tüm cezalardan kurtarmaktı.
İngiliz birlikleri 15 Nisan 1945’te Bergen-Belsen kampını özgürlüğe kavuşturdu. Kohlmann, kampın arasında esirlerle saklanıyordu ancak 17 Nisan’da o da yakalandı. Fuchsová’nın aktarışına göre: “Belsen’in özgürlüğe kavuşturulmasından sonra Bubi’nin birdenbire aramızda çizgili mahkum kıyafetleriyle olduğunu fark ettik. Şimdi ne yapmalıydık? Evet, bize iyi davrandı ama o bir SS kadınıydı, peki onunla ne yapmalı?”
Anneliese Kohlmann gibi diğer tüm muhafızlara, ettiği işkencelerden dolayı gereken ceza verildi.
Aldıkları ceza ise öldürülen insanlar için toplu mezar kazmaktı. Bu cezayı, yargılanana kadar sürdüreceklerdi. Haziran 1946’da askeri mahkemeye çıkan Kohlmann, gerçekleştirdiği istismarları doğrularken kadınları erkek komutanların “şiddetli” dövmesinden koruduğu için kendisinin dövdüğünü iddia etmişti.
İfadesinde sadece 5 ay muhafızlık yaptığını ve hiçbir kadını öldürmediğini söylerken cezasının da bu doğrultuda hafiflemesini beyan etti. Esirleri fiziksel ve duygusal olarak yıprattığından dolayı ise sadece 2 yıl hapis cezası aldı. 2013’te Yonatan Calderon’un tiyatro oyunu da Under the Skin, Kohlmann’ın hikâyesini anlatıyor.
17 Eylül 1977’de 56 yaşında Berlin’de ölen bu kadın muhafız, toplama kamplarındaki binlerce muhafızdan sadece biriydi. Ama tarih onu daima “en acımasızı” olarak anacak.