İstanbul’un gözde semtlerinden biri olan Nişantaşı, bugün “elit” diye adlandırdığımız kesimin uğrak yerlerinden biri. Fakat yıllar önce, Osmanlı döneminde burası şu an olduğundan çok daha farklı bir boyuttaydı.
İstanbul’un buram buram tarih kokan her sokağının bir hikâyesi var, kimisi adını kişilerden kimisi de tarihinden alıyor.
İşte adını tarihinden alan bir yer de Nişantaşı, üstelik gerçekten burada bulunan ‘taşlardan’ adını almış!
İstanbul’un tarihî semtlerinden biri olan Nişantaşı, sadece mimari zenginliğiyle değil, Osmanlı’nın kültürel yansımalarıyla da dikkat çekiyor.
Nişantaşı, adını padişahların atış talimi sırasında başarılı atışlarını işaretlemek üzere diktirdikleri anıt taşlardan almış. Evet, bu semt, Osmanlı’nın ilk Nizam-ı Cedid döneminde ordunun atış talimi yaptığı bir alandı ve tarihi boyunca birçok önemli olaya da tanık oldu.
Nişan taşları, en uzağa atılan okun düştüğü yere padişah tarafından dikilirdi. İlk nişan taşı da III. Selim’in talimatıyla 1791’de, bugün Teşvikiye Cami’nin bulunduğu yere dikilmiştir.
Semt, zamanla sarayın Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’na taşınmasıyla önem kazanmış ve hanedan üyeleri ile ileri gelen devlet görevlilerinin tercih ettiği bir yerleşim yeri hâline gelmiştir.
1856 baharında, Abdülmecit’in şehzadelerinin sünnet düğünleri için Nişantaşı tercih edilmişti.
Semtin adının Abdülmecit ile oluştuğu da biliniyor, Sultan Abdülmecid’in bu ferah ve havadar yeri sevmesiyle burada bir yerleşim yeri kurulması isteğini belirtmişti.
Teşvikiye Mahallesi’nin adı, yerleşime teşvik edilmesinden dolayı “Teşvikiye” ismini alsa da bölgede bulunan nişan taşlarından dolayı Nişantaşı olarak anılmaya başlandı.
Ticaretin Pera’ya kaydığı dönemde, Nişantaşı’nın Pera’ya yakınlığı sebebiyle de semt, İstanbul’un en gelişmiş ve gözde semtlerinden biri hâline geldi. Bu dönemde caddeler, lüks konaklar ve apartmanlarla doldu; semt, saygın bir yerleşim yeri oldu.