Tibet’te gerçekleşen cenaze törenlerinde akılalmaz ritüeller görmüş olabilirsiniz. İlk çağlardan beri insanlığın en büyük soru işareti olan ölümden sonrası için Tibetliler açık hava cenaze merasimleri gerçekleştiriliyor. Anlatması bile çok zor olan bu cenaze törenleri nereden çıktı ve neden tercih edildi?
Cenaze merasimleri, kültürel ve dinî sebeplerle tarih boyunca değişimler göstermiştir. Suya bırakma, yakma, gömme… Ruhun özgürleşmesine inanan inançlarda bedenin de bu özgürlük yolculuğuna farklı yollardan dahil olduğunu görüyoruz.
Açık hava cenaze törenleri, 1000 yılı aşkın bir geçmişe sahip geleneksel bir ritüeldir. Araştırmalara göre Tibet’te 1100’den fazla merasim şekli olsa da cenazelerin yırtıcı kuşlara bırakılması farklı kültürlerden insanların en çok ilgisini çeken tören oluyor.
Kimin aklına geldi ki?
Tarih sayfalarında geriye gidildikçe cenazeleri açık alana bırakma geleneğini pek çok medeniyette görebiliyoruz. ‘Açık hava cenaze geleneği’ olarak adlandırabileceğimiz gelenek, binlerce yıllık uzun bir tarihe sahiptir.
Çin’de eski dönemlerde insanların ölümü anlamaya başlamalarıyla, ruhu özgürleşen bedenlerin kutsal gördükleri kuşların kanatları ile göğe yükselecekleri inancı kazanmışlardır. Tibet’te görmüş olduğumuz bu cenaze törenleri, Hindistan ve Çin’de de hâlâ görülebiliyor.
Töreni daha iyi anlamak için inanca bir bakış atalım.
Hindistan’da doğmasından bugüne dünyanın her yerinde milyonlarca inananı bulunan Budizm’i, Buda’nın öğretisini taşıyan inanç sistemi veya Hinduizm’in yeni bir yorumu olarak görenler bulunuyor.
İnancın yapısı, yayıldığı her kültürde yeni bir mezhebin şekillenmesine olanak sağlamıştır. Kuzey Okulu olarak bilinen Budizm’in ikinci mezhebi ise Hindistan, Tibet, Çin ardından Kore ve Japonya’ya yayılmıştır.
Açık hava cenazelerinin kökeniyle ilgili neler biliyoruz?
Çincede “açık hava cenazesi” anlamına gelen “tiān zàng (天葬)” ölü bedenin bir zemine bırakılması ve vahşi hayvanlar tarafından yenilmesi anlamı taşımaktadır.
Çin’in klasik metinleri arasından en eskilerinden Değişimler Kitabı’nda, eski zamanlarda ölen kişinin bedeninin sarılarak bir alana bırakıldığı, bu alanın bağışlanmadığı ve ağaçlandırılmadığından bahsedilmiştir.
Ölümün ardından…
Tibet Budizmi’nde arzu edilen yeniden doğuşa ulaşmak için kişinin bedeni Hinduizm’den gelen ateş, su, toprak ve hava temel elementleri inancına uygun olarak defnediliyor. Bedenin hangisinde defnedildiği fark etmeksizin diğer elementleri beslediğine inanılıyor; ateşle yakma doğaüstü varlıkları, suya bırakma balıkları, toprağa gömme solucanları ve açık alana bırakma da yırtıcı hayvanları temsil ediyor.
Üç temel defin türü bulunuyor: ölüyü yakmak, suya bırakmak, ruhun göklere yükselmesi. Tibet dilinde ruhun göklere yükselmesi ‘jha-tor’ yani kuşlara sadaka dağıtma anlamı taşıyor.
Tibet inançlarına göre insan, hayatının son gününe kadar hep iyilik yapmalı ve onun ölü cesedi de kuşlara yem olarak verilmelidir. Tibetliler yakınlarının bedenlerini törenlerle yüksek tepelere taşıyarak yırtıcı kuşlar olan akbabalara verilmesiyle özgürleşeceğine inanıyor.
Açıklanan bilgilere göre Tibet platosunda yaklaşık 2000 gökyüzü merasim alanı bulunuyor.
En büyüğü Drigung Til Manastırı’nda bulunan alanlarda, cesedin kuşlar tarafından göğe taşınma törenleri yapılıyor. Cenaze töreninin her aşaması kötü ruhların bedene ve bedeninden ayrılan ruha zarar vermemesi için özenle planlanıyor. Keşişlerin, bedenin manastırdan kuşlara sunulacağı alana kadar sessizce ilahiler fısıldadığı görülüyor.
Alana varıldığında yırtıcı kuşlar tütsüyle çağrılıyor. Etrafta dua bayrakları sarkıyor ve yanan ardıç kokusu havayı kötülükten arındırıyor. Beden akbabalara sunuluyor ve geriye yalnızca kemikler kalana kadar sessizce bekleniyor. Kemikler toplanıp parçalanarak arpa ununa bulanıyor ve tekrar akbabalara sunuluyor.
Törenin ayrıntılarında farklı uygulamalar görebiliyoruz.
Hassas Görsel
Kimi merasimlerde, beden akbabalara bırakılmadan önce tören ve uygulamalardan geçiyor. Kiminde ise törenler olsa da bedene hiçbir işlem uygulanmadan akbabalara sunuluyor. Farklı kaynaklarda ölünün kafatasının da ayrı işlemden geçtiği görülüyor. Sonuç olarak her bir manastırın farklı uygulamaları olduğunu anlıyoruz.
Tibet’in hava merasimlerinin kökeninde coğrafyanın ve iklimin etkisini değerlendiren insanlar bulunuyor.
Yalnızca doğu bölgesinde dağlar arasında geçitleri bulunan ülkenin; iklimi kuru, yazları kısa, geceleri ise daima soğuktur. Araştırmacılar iklimin etkisiyle gömü, ağaç kıtlığının etkisiyle de yakım yapılamayacağını öne sürüyor ve bu tercihi etkilediğini düşünüyorlar.
Araştırmacılara karşı olarak gökyüzü merasimlerinin gerçekleştiği iki büyük manastır incelendiğinde ise ormanlık alanın varlığı gözleniyor ve dini kaynaklara göre de bedenin geçiciliği algısının altı çiziliyor.
Çin hükûmeti 1956 yılında bu âdeti yasaklamıştı.
Hassas Görsel
1974 yılında ise Tibet halkı ve rahiplerin yoğun istekleri ile tekrar izin verilmiştir. 1985’te geleneğin korunması amacıyla üç geçici kural getirilmiş ve otuz yılın ardından kurallar yasalaşmıştır.
Tibet’te yaşayan bir keşiş olan Wangqug, Global Times’a, artan modernleşmeye rağmen Tibetlilerin yaklaşık yüzde 70 ila 80’inin hâlâ gökyüzüne gömülmeyi tercih ettiğini ve kuşları beslemek için etlerini vererek son bir hayırseverlik eylemi gerçekleştirdiklerini söyledi.
Hayırseverlik, geçicililik, yeniden doğum…
Bedenin artık öneminin olmamasına, özgür olmasına ve ruh ayrıldıktan sonra bir faydasının dokunmasına inanan Tibetliler, görmek ne kadar zor olsa da sevdiklerinin başında süreç boyunca duruyorlar. Görünüşe göre sürmeye devam edecek olan bu sıra dışı merasimin inananları ise yalnızca saygı duyulmak ve merasimlerine devam edebilmek istiyorlar.