Birbirinden korkunç katliamlara aracı olmuş Viktor Bout’un, başından sonuna kadar ve hatta şu an bile oldukça tartışmalı olan hikâyesine bakıyoruz.
Dünyanın herhangi bir yerinde savaş çıktığında, savaşan taraflardan ziyade bu savaşlardan faydalanan dışarıdaki kişiler kârlı çıkıyor. Bu kişiler arasında tarafları birbirine düşürenler, fonlayanlar, hiç yoktan karışıklığa sebep olanlar ve en kötülerinden biri olarak da tarafları silahlandırarak geniş kitlelerin ölümüne sebep olanlar var.
Tarafları silahlandırmayla ölüme sebep olma arasındaki bağlantı, kafanızda soru işaretlerinin oluşmasına sebep olmuş olabilir. Zaten içeriğimizin ana odağındaki, ‘Ölüm Taciri’ lakabıyla bilinen ve hayatı “Savaş Tanrısı” gibi filmlere konu olan Viktor Bout’un hayatını anlatırken bu konuya da bakacağız.
Geçmişine yönelik kısıtlı bilgiye sahip olsak da Bout’un, bugün Tacikistan olarak bildiğimiz ülkenin başkenti Duşanbe’de, 1967’de doğduğu biliniyor.
O zamanlarda Sovyetler Birliği’nin parçası olan ülkede Bout’un babası tamirci, annesi ise muhasebeciydi. Bout, farklı dillere ilgi duyuyordu ve bu bağlamda Sovyet ordusunun dil okulundan mezun oldu.
Orduda görev yapan Bout, askerî uçaklara ve silahlara bu zamanlarda aşina oldu. 1991 yılında evlenen Bout’un mutluluğu pek de uzun sürmedi.
Zira uzun yıllar alışık olduğu ve içinde mutlu mesut yaşadığı Sovyetler Birliği dağıldı.
Yeni çıkış kapıları arayan Viktor, bulunduğu yerde olmayan ürünleri ithal ederek ticaret yapmaya başladı. Bu da o zamanlarda zor durumda olan Moskova’da sağlam bir gelir elde etmesini sağladı. Bu zamanlarda halkın zor durumda olması yetmezmiş gibi mafya ve yozlaşmış devlet görevlileri, Viktor’un önüne engel koyuyordu.
Tam da bu noktada Viktor, yurt dışına açılması gerektiğini anladı.
İlk durağı olarak Belçika’yı seçen Bout, burada eski Sovyet uçaklarını önce kendi kiraladı, daha sonra da aldığının 3 katı fiyatına başkalarına kiraladı. Buradan yeterince gelir elde eden Bout, daha sonra kendi hava yolu kargo şirketini kurdu. Bu şirketle yine Rusya’ya, her ay yaklaşık 200 ton kargo gönderdi. Asıl gelir kapısını bulmadan önce zenginliğini bu şekilde sağladı.
Rusya’yla sürekli iş yapan Bout, gözünü Afrika’ya çevirdi.
“Afrika şimdi nereden çıktı?” diye soracak olursanız; Viktor’un Belçika’daki ilk müşterilerinden biri Afrikalıydı. Bu sayede kıta hakkında genel olarak fikir sahibi oldu. Gözünü oraya çevirdiğinde ise asıl hedefinin Afrika olması gerektiğini anladı. Çünkü orada istisnasız her şeye ihtiyaç vardı. Yemek ve kıyafet akla ilk gelenler. Afrika ülkelerine yaptığı ticaretle Viktor’un serveti daha da büyüdü.
Tabii durmak bilmeyen Viktor, nerede uygun bir anlaşma varsa onu kovalıyordu.
Buraya kadar pek de yanlış bir şey yapmadı. Temelde de hem ailesine hem de çevresine karşı gayet ilgiliydi. Fakat fırsatçı olduğunu da atlamamak gerek. Viktor, bir noktadan sonra her türlü malzemeyi gönderdiği Afrika ülkelerine silah satmaya başladı. Tabii buradaki kilit nokta, diğer malzemeleri gibi bir satış gerçekleşmemesiydi.
Viktor, bu silahları çatışma bölgelerindeki örgütlere ve organizasyonlara satıyordu. Bunlar da insanları çocuk ve kadın demeden katleden örgütlerdi. Charles Taylor gibi acımasız diktatörler ve örgüt liderleri, Bout’un müşterisi olmaya başladılar.
Elbette kaçak silah ticaretinde, yemek ve kıyafet gibi temel şeylerden çok daha fazla para vardı. Fakat kendisi, gidip de teröristlerle arkadaş olmadı. Dediğimiz gibi fırsatçıydı çünkü. Eğer bir terörist liderine silah sattıysa, onunla savaşan devlete de anlaşma sonucu silah satıyordu.
Nereden geliyordu bu silahlar?
Viktor’un, Sovyet ordusundaki eski bağlantıları sayesinde bu silahları elde ettiği düşünülüyor. Aynı bağlantıları kargo şirketinde çalıştıran Viktor, silah sattığı örgütlerin bazılarına bu çalışanlarla eğitim verilmesini, hatta lojistik yardımı yapılmasını bile sağlıyordu.
Tabii tüm bu operasyonlar, yasal olarak işleyen farklı organizasyonların arkasına saklanmıştı. Örneğin Viktor’un silah ticareti yaptığı hava yolu şirketi, farklı ülkeler ve müşteriler tarafından gayet normal biçimde kullanılıyordu.
Biz konumuza dönelim.
1990’lara gelindiğinde Bout, kaçak silah ticaretinin en ünlü isimlerinden biri olmuştu. Bu da kendisine “Ölüm Tüccarı” ismini kazandırdı. Nerede bir iç savaş, isyan ve örgüt toplanması gibi benzeri bir durum varsa silah teminatı için Bout’a ulaşıldığı için kendisinin oldukça güçlü arkadaşları vardı. Tabii dediğimiz gibi Bout’un bu kişilere duyduğu bir bağlılık yoktu.
Bunlar Afrikalı savaşçılarla sınırlı değildi. Terör örgütleri, uyuşturucu kartelleri ve dahası da Bout’un müşterileri arasındaydı. Savaş Tanrısı filmindeki Yuri Orlov, silahları bu kişilere sattıktan sonra ne olacağını bilse de umursamıyordu. Fakat Bout’a bakıldığında çocukça bir saflık görülüyordu.
Ne düşünürse düşünsün, Viktor sattığı silahların masumları katletmek için kullanıldığını biliyordu. Tabii silah dediğimizde aklınıza sadece tüfekler gelmesin. Bunlar haricinde patlayıcıları ve füzeleri de vardı.
Ulaşılmaz olarak görülen Bout’un tutuklanışı ve kitlelerce tepki toplayan takas olayı:
Amerika’nın DEA bürosu, Viktor’u radarına aldı ve en sonunda onu yakalamak için bir operasyon başlattılar. Ajanlar, sahte bir senaryo yaratarak Viktor’un müşterisi olacaklardı. O dönemde Viktor Moskova’da güvendeydi. Bu yüzden de reddedemeyeceği bir teklifle onu oradan çıkarmaları gerekiyordu.
Bu yüzden de DEA çatısı altındaki iki kişi, Bout’un bağlantılarından Andrew Smulian’a ulaştı. Görüşmenin ardından Curaçao adasında bir toplantı ayarlandı. Kolombiya’ya yakın olan bu adaya gelen iki DEA ajanı, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) örgütündenmiş gibi maskelenmişti. İsimleri de Eduardo ve El Comendante’ydi. Bu adada Smulian ile buluştular.
İkili, Amerikan pilotları ve Kolombiya ordusuyla çatışmak için milyonlarca dolarlık silah satın almak istediğini söyledi. Dürbünlü tüfeklerden tutun, havadaki hedefleri vuracak füzelere kadar birçok silah ve ekipman için 12 milyon dolar ödemeye hazır olduklarını belirttiler.
Smulian, bu teklifi derhal Moskova’daki Bout’a bizzat götürdü.
Daha sonra Smulian ve DEA ikilisi arasında, Kopenhag’da gerçekleşen başka bir toplantıda Bout’un anlaşma yapmak istediği belirtildi. Buraya kadar silah tacirinin Bout olduğu bilinmiyordu fakat daha kendisine ulaşılmadan Smulian bunu paylaşmış oldu. Bunun yanında tüm dünyada arandığını ve isminin hecelenişini de üstüne basa basa söyledi.
Bout’un şüphesiz 12 milyon dolarlık nakit para karşısında ağzı sulanmıştı. Fakat kimse, bu parayı muhatabıyla yüz yüze anlaşmadan vermeyecekti. Fakat DEA ajanları, ısrarla Moskova’ya gelemeyeceklerini söylüyorlardı. Bout da oradan çıkmak istemiyordu.
Romanya’da bir toplantı planlandı.
DEA ajanları, paranın burada saklandığını söylediği için Bout da oraya gelmeyi kabul etti. Fakat vize problemleri sebebiyle bir türlü gelemedi. Hâl böyle olunca DEA ajanları da geri çekildi. Zira böylesine bir konuda silahlara acil ihtiyaç duyulduğundan “biz bekleriz.” demek, üstlerine gereksiz şüphe çekecekti.
Üstünden biraz zaman geçtikten sonra ajanlar, yakın zamanda Tayland’ın başkenti Bangkok’ta olacaklarını Bout’a iletti. Bout da oraya gelebileceğini belirtince iki ajanımız ve Bout, bir otelin ofis odasına buluştu. Ajanlar, Bout’u test etmek adına Amerikalıları öldürmek için silahları istediklerini ve onların “kafalarını patlatmak için” tüfeklerine sniper eklemeleri istediklerini söyledi. Bout ise aynı düşmanı paylaştıklarını ve bu konuda onlarla olduğunu söyledi.
Peki 12 milyon dolara Bout, bu iki ajana ne satacaktı?
60 Minutes
5.000 adet AK-47, 700-800 adet hava hedeflerini vurmak için geliştirilmiş füze sistemi, anti personel mayınları, el bombaları, zırh delen roketler, para aklama hizmetleri ve daha niceleri, Bout’un hizmetleri arasında yer alacaktı.
Saatler sonra Taylandlı polisler ve DEA ajanları odaya girdi ve Bout’u tutukladı.
60 Minutes
Bout, Tayland’da tutuklandığında 2008 yılındaydık. İki yıl sonra ABD’ye iade edilen ve 25 yıllık hapis cezasına çarptırılan Bout, Rusya ile ABD arasında sürekli tartışma konusu oldu. Zira Rusya, Bout’un Moskova’ya iadesini istiyordu. Suçlamalar üstüne gelirken Bout, sadece ticaret yaptığını ve sattığı silahlarla yapılan şeylerden kendisinin sorumlu tutulmasının yanlış olduğunu söylüyordu.
Gelelim tepki çeken takas olayına.
Brittney Griner isimli, ABD’li WNBA oyuncusu, 2022’de Rusya’da uyuşturucu maddeyle yakalanmıştı. Bunun sonucu olarak 9 yıl hapis cezası aldı. ABD ve Rusya arasında, Viktor Bout ve Brittney Griner takas edildi. Bu bağlamda ikisi de serbest kalmış oldu. Yine geçtiğimiz yılın sonlarında Bout, Rusya’nın Liberal Demokrat Partisi’ni temsil ederek siyasete atılmış oldu.
Bout’un hareketli geçen hikâyesi bu şekildeydi. Amerikalı ajanlar, kendisini “savaşın en tehlikeli insanlarından biri” ve “Ölüm Taciri” olarak nitelendirirken uyuşturucu yüzünden yakalanan bir WNBA oyuncusuyla takas edilmesinin, tüm bu operasyonları yürüten DEA ajanlarının yüzünde nasıl bir ifade yarattığını tahmin edemiyoruz bile.