Bizler aslında binlerce yıldır virüs ve bakterileri savaş aracı olarak kullandık. Virüslerin yayılması insanları öldürürken tarihin çeşitli dönemlerinde de ordular, düşman saflarını biyolojik silahlarla yok etmeye çalıştılar.
14. yüzyılda, Moğolların Kırım’ın güney kıyısında bir liman şehri olan Kefe’yi ele geçirme girişimleri, tarihin en yıkıcı biyolojik silahlarından birinin kullanılmasına neden oldu: Kara Ölüm.
Orta Çağ’ı kasıp kavuran ve Avrupa nüfusunun büyük çoğunluğunu yok eden veba, aslında bir silah olarak kullanılmıştı. Peki, veba aslında ilk olarak Kırım’da çıktı ve daha sonra Avrupa’ya yayıldı desek?
En baştan ele alalım: Veba, yersinia pestis adlı bir bakterinin yol açtığı ölümcül bir hastalıktı.
Hepimizin Avrupa’da ortaya çıktığını duyduğumuz veba, 14. yüzyılda İtalyan bir noter olan Gabriele de’ Mussi’nin anlattıklarına göre Kırım’da ortaya çıkmış ve Avrupa’ya da oradan yayılmış. Peki, bizim yıllardır bildiğimiz şey yalan mıydı?
Hayır, değildi. Kemirgenler arasında dolaşan ve pireler aracılığıyla insanlara bulaşan veba, Orta Çağ’da Avrupa’da da görülmüş olacak ki Avrupa’nın nüfusunun dörtte biri yok oldu. Ancak biz başlangıç noktasına odaklanacak olursak bu konudaki iddialar epey kafa karıştırıcı.
Vebanın biyolojik silah olarak kullanılacağını kim bilebilirdi?
Ana kaynağı yabani kemirgenler olan yersinia pestis bakterisinin neden olduğu zoonotik bir hastalık olan vebanın kökeni hâlâ tam olarak bilinmiyor. Doğu kökenli olduğu söylense de bu bilgiyi veren birçok kaynak, bir temele dayandırabileceğimiz kaynaklar değildir.
Genel olarak araştırmalar, salgının Karadeniz ve Hazar Denizi’nin kuzeyindeki bozkırlardan batıya doğru yayıldığı ve Avrupa ile Orta Doğu’ya yayılmasının oldukça iyi belgelendiği konusuna odaklanıyor.
Gelelim vebanın nasıl yayıldığına…
Gerek döneminde gerekse günümüzde yazılan kaynaklar, veba hakkında birçok şey söylüyor. Bunlardan biri, başta da ele aldığımız de’ Mussi’nin 14. yüzyılda kendi elleriyle kaleme aldığı yazılar.
“…1346 yılında Doğu ülkelerinde sayısız Tatar ve Sarazen ani ölüme yol açan gizemli bir hastalığa yakalandı. Bu ülkelerde hastalık yüzünden yerle bir olan ve korkunç ölümle yok edilen geniş bölgeler, geniş eyaletler, muhteşem krallıklar, şehirler, kasabalar ve yerleşim yerleri kısa sürede sakinlerinden yoksun bırakıldı. Konstantinopolis’in kuzeyinde yer alan ve İtalyan tüccarların uğrak yeri olan Tana adlı Tatar egemenliğindeki doğu yerleşimi, burada bir bölgede toplanan Tatar ordularının kuşatılmasına ve saldırıya uğramasına yol açan bir olaydan sonra tamamen terk edildi.
Cengiz Han’ın ölümünden sonra Moğol İmparatorluğu, halefleri arasında kontrol mücadelesiyle parçalandı. İmparatorluk da bir dizi rekabetçi hanlık arasında bölündü.
Bu hanlıklardan biri, Kırım bölgesine kadar genişledi.
Bu Moğollar “Altın Orda” olarak anılıyor. 13. yüzyılda Cenevizli tüccarlar, Altın Orda’nın lideriyle Kırım Yarımadası’ndaki Kefe’de bir ticaret merkezi kurmak için anlaşma yapmışlardı. Zamanla bu şehir, Avrupa ile Orta Asya arasındaki ticaretin önemli bir noktası hâline geldi.
Moğollar ile Cenevizliler arasındaki ilişki, genellikle gerilimliydi. Altın Orda’nın 1307’de Kefe’yi kuşatmasıyla ilişkiler daha da gerginleşti.
Kefe’yi fethetmeye çalışırken vebaya yakalandılar.
Yapay zekâ ile oluşturuldu.
Tam kuşatma esnasında Moğollar’ın son hükümdarı Canıbeg’in, vebalı cesetleri bir mancınıkla düşman safına fırlattığı söyleniyor. Bu da biyolojik silahın ilk örneklerinden kabul ediliyor.
Bu olayın Avrupa’da vebanın ortaya çıkışında etkili olabileceği öne sürülüyor. Tam bu olaylar yaşanırken kaydedilen dünya nüfusu yaklaşık olarak 450 milyondu. Ancak birkaç yıl sonra veba salgınıyla bu sayı yaklaşık 350 milyona düştü.
Salgının Kefe’den Avrupa’ya yayıldığı kuvvetle muhtemel.
Yapay zekâ ile oluşturuldu.
Gabriele de’ Mussi’ye göre, Kefe’den kaçan denizciler arasında hastalığa yakalananlar da vardı. Bazıları Cenova’ya, bazıları Venedik ve diğer Hristiyan bölgelerine gidiyordu. Bu yüzden de kuşatmanın Avrupa’ya vebanın başlangıç noktası olabileceği söyleniyor.
Vebanın İtalya’ya doğrudan Kırım’dan geldiği iddiası doğru olmasa da olasılıklar dahilinde görülüyor. Dönemin teknolojisiyle ve açıklamalarla tutarlı olmasından dolayı bu olay, kaydedilen ilk biyolojik savaş olarak kabul ediliyor.
Muhtemelen bu dönem boyunca diğer Kırım limanlarından deniz ticareti devam etmişti. Kefe’den gelen mültecilerin bölgeyi terk etmelerinde, enfekte gemi ve kervanların sadece bir parçası olduğu düşünülebilir.
Tarihsel önemine rağmen Kefe Kuşatması, hastalığın etkili bir silah olarak kullanılması durumunda ortaya çıkabilecek korkunç sonuçların güçlü bir hatırlatıcısıdır.
Japonya’nın II. Dünya Savaşı sırasında vebayı silah olarak kullanması ve Sovyetlerin topyekün savaş için hazırladığı dev yersinia pestis stokları, vebanın hâlâ ciddi bir tehdit oluşturduğunu gösteriyor.