Amerika Birleşik Devletleri, fırsatlar diyarı olarak görülse de bu büyük ve çeşitli ülke, çoğu zaman dışarıdan bakıldığında oldukça şaşırtıcı, bazen de mantıksız gelen birtakım özelliklere sahip.
Her kültürün kendine has gelenekleri, alışkanlıkları ve yaşam tarzı varken Amerika’nın bazı yönleri, dışarıdan bakanlar için kafa karıştırıcı olabiliyor.
İşte biz de sizler için Amerika’da yaşayanların bile zaman zaman “Bu neden böyle?” diye sorduğu, dışarıdan bize garip görünen bazı durumları masaya yatırıyoruz.
İlk olarak en merak edilenle başlayalım: Amerikalılar, evde neden ayakkabılarını çıkarmaz?
Ayakkabılarla eve girme meselesi, basitçe alışkanlıklarımız ve büyüdüğümüz kültürle alakalı. Amerikalılar genellikle halıdan ziyade parkeleri tercih ediyor, bu da temizliği kolaylaştırıyor. Yani evde ayakkabı giymek onlar için pratik bir tercih.
Diğer yandan, birinin evine çıplak ayakla ya da çorapla girmek bazıları için rahatsız edici olabilir. Ayakkabı çıkarılınca ortaya çıkan çorap lekeleri ya da bakımsız ayaklar… Kimse bunları görmek istemez değil mi?
Amerika’da birisi sizden ayakkabılarınızı çıkarmanızı isterse bu biraz alışılmadık bir durum olarak karşılanabilir ama unutmayın ki herkesin evindeki kurallar farklı.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Kahvaltılarda portakal suyu içmeleri de en çok garipsenen durumlardan biri.
20. yüzyılın başlarında, Kaliforniya’nın portakal bahçeleri o kadar çok meyve veriyordu ki âdeta portakal cenneti yaşanıyordu ancak bir sorun vardı: Herkesin elinde portakal varken nasıl daha fazlasını satabilirsiniz ki?
Kaliforniya Meyve Yetiştiricileri Borsası (KMYB), bu bolluk karşısında biraz kafa karışıklığı yaşasa da ürünlerini kenara atmaktansa onları nasıl pazarlayabileceklerini düşünmeye karar verdi. İşte o zaman modern reklamcılığın öncüsü sayılan Albert Lasker devreye girdi.
Lasker ve ekibi, Amerikalılara portakalın cazibesini nasıl satabileceklerini düşündüler. O zamanlar insanlar yılda sadece 8,6 kilo portakal tüketiyorlardı, yani meydan okuma büyüktü fakat Lasker’ın aklında bir plan vardı: C vitamini.
“Her sabah bir portakal, sizi gün boyu zinde tutar” mottosuyla yola çıkıldı. İnsanların kafasına sağlık dolu bu mesajı kazımaya başladılar. KMYB’nin reklamları sayesinde portakalların sadece lezzetli değil aynı zamanda sağlıklı olduğu fikri yayıldı.
Sonra bir sonraki büyük hamle geldi: portakal suyu. Neden mi? Çünkü portakal suyu yapmak için daha fazla portakal gerekiyor ve bu da daha çok satış anlamına geliyor. KMYB ve Lasker, insanları portakal yemek yerine suyunu içmeye teşvik ederek ürünlerinin raflardan daha hızlı alınmasını sağladılar.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Amerikalıların büyük çoğunluğunun kettle kullanmadığını biliyor muydunuz?
Amerika’da evlerde kettle pek görmeyiz, nedeni ise aslında oldukça basit ve şaşırtıcı! Birçok kişi, Amerika’daki düşük voltajın (110 volt) suyu yavaş ısıttığını ve bu yüzden Amerikalıların ocak üstü ısıtıcıları tercih ettiğini düşünüyor. Ancak tek neden bu olamaz değil mi?
Asıl mesele, Amerikalıların çay gibi sık sık sıcak su gerektiren içecekleri nadiren tüketmesi. Yani onlar için hızlı bir şekilde su ısıtacak bir alete ihtiyaç duymuyorlar. Ocakta su ısıtmak işlerini gördüğü için kettle, lüks bir ihtiyaçtan öteye gitmiyor.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Muhtemelen size en garip gelecek kısım, cenazelerde tabutları açık bırakmaları.
Amerika’da cenaze hizmetleri, âdeta bir sektör hâline geldi ve pek çok detaylı seçenek sunuyor. Açık tabut fikri de aslında ölenle son bir kez göz göze gelme isteğinden doğmuş.
Yani ne dinî ritüel ne de tarihî döneme özgü bir durum. İnsanlar, sevdikleriyle tatmin edici bir veda etme şansı bulduklarında, yas sürecinde daha rahat ilerleyebiliyorlar.
Eğer birisi maalesef tanınmayacak hâle gelmişse, açık tabut seçeneği masadan kalkıyor. Eğer durum böyle değilse vefat eden kişinin huzurla öldüğünü göstermek için tercih ediyorlar. Aynı zamanda yakınlarına bir nebze teselli de sağlıyor.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Klozetleri bile farklı desek artık şaşırmazsınız herhâlde.
Amerikan klozetlerindeki delik biraz daha küçük oluyor. Bu tasarım, tuvaleti kullanırken istenmeyen sıçramaları engelliyor… Evet, bu pek hoş bir konu değil ama gerçek bu. Ayrıca oturak ile su seviyesi arasındaki kısa mesafe sayesinde, temizlik işlemi biraz daha hijyenik hâle geliyor.
Küçük delik tasarımı, aynı zamanda tuvalet kâğıdının fazla kullanımını engelliyor çünkü fazlası tıkanıklığa yol açabiliyor. Yani bir nevi kâğıt tasarrufu sağlıyor ama bu durum sifonun daha sık kullanılmasına ve daha fazla su harcanmasına neden oluyor.
Bu tasarımın arkasındaki asıl fikir ise temizlik ve hijyen üzerine. Özellikle kadınlar düşünülerek tasarlanmış bu klozetlerde, temizlik daha kolay ve daha temiz bir şekilde yapılıyor.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Trafik işaretleri, dünyanın pek çok yerinde aynı olmasına rağmen Amerika’da farklılık gösteriyor.
Amerika’da her eyaletin kendine has kuralları olduğunu biliyoruz ve trafik levhaları konusunda da durum farksız. Geçmişte, eyaletler ve özel şirketler kendi trafik levhalarını belirlerdi ve bu sistemden herkes memnundu.
1927’de bir araya gelen Amerikan Eyalet Yüksek Yetkilileri Birliği, “Hadi standart bir şeyler yapalım.” dedi ve ABD Standart Yol İşaretleri ve Tabelaları Özeti’ni oluşturdu.
Dünya genelinde bir değişiklik rüzgârı estiğinde, II. Dünya Savaşı sonrası Birleşmiş Milletler, “Neden her yerde aynı trafik levhalarını kullanmayalım?” diye ortaya bir fikir attı.
Ancak Amerika ve birkaç ülke bu fikre sıcak bakmadı. Zaten kendileri defalarca değiştirmeyi denedi ancak kafa karışıklığından öteye gidemedi.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Plakaları bile daha değişik!
Eğer Amerika’da biraz zaman geçirdiyseniz plakaların ne kadar çeşitli olduğunu fark etmişsinizdir. İşin içine girince bu renk cümbüşünün arkasında aslında her eyaletin kendi plakasını kişiselleştirebilmesi yatıyor.
Arabaların hayatımıza giriş yaptığı ilk günden beri her eyalet “Ben bu işi kendi başıma yaparım!” demiş ve plakalarını çeşitlendirmiş. Gel zaman git zaman, 1918’e kadar her eyalet kendi plaka sistemini uygulamaya almış bile.
Bu plaka işi, biraz kişilik meselesine dönüşmüş durumda. 1931’de Pensilvanya “Biz biraz gösteriş yapalım bari” demiş ve alışılagelmişin dışında plakaları sokaklara salmış. Bu da yetmezmiş gibi her eyalet, plaka boyutlarını ve tasarımlarını kendi zevkine göre belirleyebiliyor.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Peki ya dünyanın en büyük ekonomisine sahip olmalarına rağmen evsiz insan sayısının çok fazla olması?
Amerika’nın parlayan ekonomisi hakkında çok şey duyuyoruz ama bu zenginlik herkese eşit dağılmıyor. Özellikle New York gibi büyük eyaletlerde, birçok insan ekonomik zorluklar nedeniyle evsiz kalabiliyor. Kira derdi, yüksek yaşam maliyeti derken bazıları için Amerikan rüyası kâbusa dönüşebiliyor.
Konuyu daha detaylı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Marketten aldıkları süt bile bizdekilere kıyasla çok büyük.
Amerikan tüketim alışkanlıkları ve aile yapısı göz önünde bulundurulduğunda, geniş aileler için büyük boy süt paketleri daha ekonomik ve pratik oluyor.
Ayrıca Amerika’da genel olarak büyük boy ürünlerin tercih edilmesi, kültür hâline gelmiş durumda. Bu sadece süt için değil, pek çok gıda ürünü ve tüketim malında gözlemlenebilen bir eğilim.
Buna ek olarak Amerikalılar genellikle haftalık alışveriş yapmayı tercih ediyorlar, bu nedenle daha büyük boyutlarda satılan ürünler yaşam tarzlarına uyum sağlıyor. Kendilerinin buzdolapları da daha geniş olduğundan saklama konusunda herhangi bir sıkıntı da yaşamıyorlar.
Unuttuğumuz veya eklememizi istediğiniz başka bir şey varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayın!