Her yıl Ekim ayının son günü kutlanan ve zaman içerisinde bütün dünyaya yayılan Cadılar Bayramı’nın oldukça fantastik ve karanlık bir etkinlikken kostümlü partilere dönüşme yolculuğunu anlatacağız.
Kapitalizm çok ilginç bir sistemdir ve canı isterse evde otururken sizi beni bir rock yıldızı falan yapabilir. Yapamayacağını düşünenler için Cadılar Bayramı‘nın tarihi güzel bir karşı argümandır. Sonuçta öte dünyanın korkutucu ruhlarının gönlünü hoş tutmak için yapılan hasat sonu etkinliklerini alıp internetten radyolu elektrikli süpürge indirimi falan kovaladığımız bir güne çevirmeyi başardı.
Eski adıyla Samhain’in nasıl olup da bugün Baby Shark videolarında yer alan bir temaya dönüştüğünün hikayesi, aslında toplumların da teknoloji ile nasıl ilerlediklerini ve inanışlarının da bu ilerlemelere nasıl uyum sağladığının bir hikayesi. Çayınızı kahvenizi aldıysanız başlıyoruz.
Nedir bu Samhain? Bağbozumu gibi bir şey mi?
Türkiye’de bolca üzüm bağı bulunuyor ve özellikle Ege Bölgesi sık sık bağbozumu şenliklerine ev sahipliği yapıyor. Samhain de biraz bağ bozumu şenlikleri gibi hasat sonu etkinliği ancak bizdeki hasat ile bu etkinliğin ortaya çıktığı bölgeler aynı değil. 31 Ekim ile 1 Kasım’ı bağlayan gece, sonbahar ve kış ekinokslarının tam ortasındadır. (İlkokulda sınıfın arkasındaki panodan sonbahar ekinoksunu 23 Eylül, kış ekinoksunu 21 Aralık olarak biliyoruz.)
Şimdi Türkiye gibi ülkelerde iklim daha yumuşak, Güneş’i görme ihtimalimiz daha yüksek. Kuzeye gittikçe hava durumunun daha kötü hale geldiğini görüyoruz. Pek çok inancın temelini iklim ve coğrafya oluşturur. Samhain inancı da pek ışık görmeyen bölgelerde yaşayan Kelt toplumundan çıkıyor.
Kuzey Avrupa’ya kış çökerken hasat toplama zamanı…
Kışın çok daha sert olduğu, toprağın bile donduğu Kuzey Avrupa ülkelerinde kışın başlangıcı, büyük bir değişimin de habercisidir. Örneğin İskandinav toplumları, kışın Longhaul adı verilen dev ev/han yapılarına çekilip havaların düzelmesini beklerlerdi. Keltler için durum biraz daha parlak olsa da, çok çok az daha parlak diyebiliriz ancak. Karanlık günler, fırtınalar, kar fırtınaları bu bölge için de hiç uzak şeyler değildir.
Öğleden sonra gezen mumya diye bir şey duydunuz mu? Ya da Alacakaranlık serisine kadar akşamüstü mahallede gezen vampir? Kahvaltıdan sonra gelip çocuk korkutan öcü? Ben de öyle düşünmüştüm. İnsanlık, korktukları şeyleri karanlıkla ilişkilendirmeye eğilimlidir. Cadılar, öcüler, hayaletler, zamlar… Keltlerin de karanlık zamanlar öncesi çevrelerini arındırmak, kendilerini ve sevdiklerini korumaya almak istemeleri oldukça normal.
İkinci Thor filmini hatırlıyor musunuz? Ne yazık ki öyle bir film var ve aslında o film, bu inanıştan bazı ipuçları alıyor. Samhain gününde bizim dünyamız ile ruhlar alemi arasındaki perdenin inceldiğine inanılırdı. Buradaki ruhlar alemi de aslında bizim bildiğimiz öbür dünyadan farklı. Onu da açıklayalım.
Beyaz tenli, uzun boylu, havalı elf mi olur kardeşim?
Yüzüklerin Efendisi’ni ya da diğer fantastik yapımları izlerken gördüğümüz bir elf imajı vardır: Hepsi aşırı güzel ya da yakışıklı varlıklardır, çok zariflerdir. Eski Avrupa adetlerinde elfler pek de öyle şeyler değiller. Aslında Elf ya da Fae sözcükleri bizdeki anlamlarıyla cin ve periye yakındır, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Elfler de Türk hikayelerindeki perilere daha çok benzer. Neyse, bu doğaüstü halk Avrupa toplumlarında genellikle ölüm ve ölümden ötesi ile ilişkilendirilirdi. İnsanları kandıran, muziplik peşinde koşan ve yolculara dadanan kötücül yaratıklardı. Pagan inançlarının yerini Hristiyanlık alana kadar halk söylencelerinde yerini alan bu halk, paganizmin yerini Hristiyanlığın alması sürecinde “sisler alemine” geçti. Avalon diye bir krallıkları vardı ve sonrasında da bu krallık sislerin arasına gitti. Hristiyanlık gelene kadar ise materyal dünyasının arasına gezebilen bu halka genel olarak Aos Si adı verildi.
Hasat sona erdiğinde, insanlar Aos Si’lerden saklanmak için onlar gibi giyinip kılık değiştirirdi. Böylece insan oldukları anlaşılmaz ve başları perilerle belaya girmezdi. Ambarlarını dolduran insanlar, Aos Si’lere de bir şeyler ayırırlardı ki aç kalıp insanlara saldırmasınlar. Avrupa kökenli masallara -Andersen’in yumuşatılmış versiyonları değil, “Çocuklara bunu mu anlatıyorsunuz?” dedirten orijinal versiyonları- baktığımızda da ne görüyoruz? Aç periler. “50 kuruş ver, tırrek” der gibi yolculara yanaşıp yemek isterlerdi. Bu durum günümüzde ise “Şaka mı, şeker mi?” sorusuna dönüşmüş durumda.
Masal kahramanlarını dakika başı lanetlediklerini düşündüğümüzde insanların bu perilerden korunmak için yemek ayırmaları normaldir. Süt kaymağı bırakmak ve ekmek gibi perilerin yapamadığı yemekleri sunmak, özellikle Britanya’da çok popülerdi.
O zaman haydi her yanda ateşler yakalım!
O dönemde peri kılığına girmiş kişilerin birbirlerinden de bir şeyler istemesi oldukça normal bir adetti. Bir diğer adet ise her yanda ateşler yakmaktı. Çok sayıda şenlik ateşi yakılırken, temizleyici ve koruyucu etkisi olduğuna inanılan bitki ve baharatlar da atılırdı. Bu bitkilerin bir kısmı da cadıları uzak tutmaya yarardı.
Yemekler yapıp, her yere yemek bırakıp, bolca da bitki ve baharat yakarak yaşam alanlarını dev bir açık büfeye çeviren Keltler tabii ki bir de ziyafet çekerlerdi. Sonuçta elektriği yıldırımdan başka bir yerde görmemiş insanlar oldukları için, gece vakti ateş başında yapabilecekleri çok fazla şey de yoktu zaten.
Bir de kurban meselesi var tabii.
Bugünün standartlarında bebekken çalışmaya başlayıp (üç yaşından falan bahsediyorum burada), ergenliğe girdikleri gibi yetişkin olarak değerlendirilen ve orta yaşları bile görmeden ölüp giden insanlar için o zamanlar hayat zaten çok neşeli değildi. O yüzden de Samhain gibi zamanlarda eğlenceyi öne çıkararak cesaretlerini toplarlardı. O dönemde soytarılar ve kılık değiştirip gösteri yapanlar zamanla seyyar tiyatro gruplarına dönüşmüştü. Tabii her şey böyle neşeli değildi. Bazı halklar çocuklar da dahil olmak üzere insan kurbanları verirdi.
Samhain’in ölümle ilişkilendirilmiş olmasının nedenlerinden bir diğer nedeni ise neredeyse bütün toplumların o dönemde kesecekleri hayvanlara da karar vermesiydi. Hayvanlar kesilip etlerin kış için hazır hale getirilmesinden sonra bir miktar da et pişirilip konu komşuya dağıtılırdı.
iOS’tan çok güncellenen bayram mı olur?
Bir kültür ile diğeri karşılaştığında ikisi arasında bir etkileşim illa olur. Samhain’in dönüşümü ise Kelt toplulukların istila edilmeleriyle gerçekleşti. İlk olarak Romalılar bölgeyi işgal etti. Kendi kültürlerindeki Feralia ve Pomona festivalleri ile Samhain birleştirildi. Tohum ve meyvelerin tanrıçası olan Pomona’nın etkisi de bu bayramda elmaların ve bitkilerin öne çıkmasını sağladı. Feralia festivali ise ölülerin anıldığı ve onlara minnetin sunulduğu bir bayramdı. Roma için ekonomik ve sosyal tepkileri dizginleyen bir alternatif olarak Samhain dönüştürüldü. Bu esnada Romalılar bir yandan da Beytüllahim’li İsa olarak bilinen Hz. İsa’yı çarmıha geriyorlardı, yani farklı inançlara saygı konusunda çok da parlak bir uygarlık değillerdi.
Aradan birkaç yüz yıl kadar geçince Roma da Hristiyanlığı benimsemişti. Papa 4. Boniface, 13 Mayıs’ı Azizler Günü adı altında ziyafet günü ilan etmişti. Aradan 200 yıl geçince de Vatikan o günü 1 Kasım’a kaydırmaya karar vermişti. Böylece Hristiyan olmaya pek de niyetli olmayan Kuzey Avrupa ve Britanya halklarının Samhain bayramlarıyla bu gün birleşmiş oldu. Bu günün adı All Saints’ Day’dir, bugün Cadılar Bayramı’nın İngilizce ismi olan Halloween de bugünden (All Hallows’ Eve) gelir. 200 sene kadar daha beklediğimizde de 2 Kasım’ın bu defa Ruhlar Günü olarak adlandırıldığını görüyoruz.
Tamam da bir balkabağıdır gidiyor, o nereden çıktı?
“Coca-Cola’nın yılbaşı satışları için Noel Baba figürünü ortaya çıkardığı gibi, Balkabağı adetini de daha çok Pumpkin Spice Latte satmak isteyen Starbucks çıkarmıştır.” desek herhalde bu kadar süre balkabağından bahsetmediğimiz için inandırıcı olurdu ancak gerçekten de kabakların Samhain’de yeri vardı. Sadece balkabağı olmak zorunda değillerdi. Su kabağı ya da şalgam kullanılması çok daha yaygındı. Washington Irwing gelip de Jack-o-Lantern adı verilen balkabağını Başsız Süvari’nin kafasına koyduğu Legend of Sleepy Hollow adlı eseri yazdıktan sonra balkabağı popüler oldu. İnsanı kandıran parlak renkli yaratıklara yönelik inancın da bu konuda etkisi oldu.
Hristiyanlık pek de barışçıl şekilde yayılmış bir din değildi ve bu tutumu, inançlar ve davranışlar üzerinde de aynı şekilde kendini gösteriyordu. Samhain inancı da doğası gereği çok hızlı bir şekilde şeytanlaştırıldı. Bir inanışa göre Jack-o-Lantern’ler, Araf’ta sıkışmış ruhlardı. Halk arasındaki söylentilerden birine göre Samhain’in kendi müritlerini tanıyıp onlara musallat olmaması için bu türden fenerler kapıya koyulurdu. Mumlar en az üç gün yakılırdı ki Samhain gelip musallat olmasın.
İnanmazsınız, bu bayramın da son hali Amerika’dan ithal
Tarımla ilgisi pek de kalmamış, her bir ihtiyacını marketten gideren insanlar olarak elbette ki mevzu artık bağ bozumu şenlikleri değil, eğlence kısmına odaklanılmış durumda. Bakınız hemen her Amerikan komedi dizisinin bir cadılar bayramı bölümü oluyor. Günümüzdeki Cadılar Bayramı da Amerika’dan ithal.
Son 200 yılda nüfusu azalan tek ülke olan İrlanda’dan giden göçmenler, ABD’ye kendi inançlarını da yanlarında götürmüştü. Roaring 20’s olarak adlandırılan 1920’lerde Cadılar Bayramı da başta bu topluluklar arasında olmak üzere ABD’de eğlenceyi çağrıştıran bir festivale dönüştü. Gazlı içecekleri “Ramazan sofralarının vazgeçilmezi” olarak kabul ettirmeyi başaran kültürel yayılmacılığın ilk denemelerinden biri Cadılar Bayramı idi. Kostümler, şeker toplamaca ve partiler aslında Amerikan etkisidir.
Tarih boyunca savaşlarla, inanç çatışmalarıyla, farklı kültürlerin karşılaşmasıyla devamlı değişim geçirmiş bu gelenek artık evrensel bir eğlence kaynağı haline gelmiş durumda. Benim açımdan ise balkabağı ile yapılabilecek en iyi şey hala balkabağı böreği.