1876 Anayasası olarak da anılan Kânûn-ı Esâsî, Osmanlı Devleti’nde yürürlüğe girmiş ilk ve son anayasa olarak tarihteki yerini almıştır. Aslında uzun yıllardır süren anayasal çalışmaların bir sonucu olarak karşımıza çıkan Kânûn-ı Esâsî, batılılaşma çabamızın da bir göstergesi olarak kabul edilir.
Özellikle son yıllarda, bugün kullanmakta olduğumuz 1982 Anayasasının değiştirilmesi sürekli gündemde. Oldukça sert ve kazuistik olarak bu anayasa Türkiye Cumhuriyeti’nin ne ilk ne de son anayasası. Ancak ilk ve son olarak anılan başka bir anayasamız var, Kânûn-ı Esâsî. Kânûn-ı Esâsî, Osmanlı İmparatorluğu’nda yürürlüğe girmiş olan ilk ve aynı zamanda son anayasadır.
Kânûn-ı Esâsî gibi bir anayasa hazırlamak, devlet adamlarının bir anda akıllara gelen bir fikir değildi. Zaten öncesinde de pek çok anayasal çalışma yapılmıştı. Elbette bunların hiçbiri gerçek bir anayasa olarak kabul edilmediği için Kânûn-ı Esâsî ilk olarak anılır. Osmanlı Devleti’nin mutlak monarşiden uzaklaşarak batılılara göz kırptığı Kânûn-ı Esâsî, pek çok açıdan yenilikçi bir metin olsa bile tam olarak istenilen değişimi yaratamamıştır.
Hiç bilmeyenler için kısaca anlatalım: Kânûn-ı Esâsî nedir?
1876 Anayasası olarak da anılan Kânûn-ı Esâsî, günümüz Türkçesi ile temel kanun anlamına geliyor. İlk olarak 23 Aralık 1876 tarihinde yayımlanan ve bir dönem yürürlükten kaldırılsa da daha sonra yeniden yürürlüğe giren Kânûn-ı Esâsî, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve son anayasası olarak anılır. 1924 Anayasasının yürürlüğe girmesi ile birlikte tamamen yürürlükten kaldırılmıştır.
Detaylara geçmeden önce Kânûn-ı Esâsî öncesi anayasal çalışmalara bakalım:
Türkiye’deki anayasal faaliyetlerin ilki olarak kabul edilen Sened-i İttifak, 29 Eylül 1808 tarihinde ortaya çıkmıştır. III. Selim yenilikçi hareketleri nedeniyle tahttan indirilip yerine IV. Mustafa geçince Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa Ayanlarla bir araya gelmiş ve bir antlaşma yapmıştır. Sened-i İttifak isimli bu antlaşmada padişah Ayanları koruyacağını söylerken Ayanlar da padişaha sadakat sözü vermiştir.
Osmanlı tarihindeki batılılaşma çabalarının en somut adımı olarak kabul edilen Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilmiştir. Gülhane Hatt-ı Şerifi olarak da anılan ferman, Sultan Abdülmecid döneminde hazırlanmıştır. Tüm vatandaşlara can, mal ve namus güvenliği sağlayan Tanzimat Fermanı, Avrupalıların istediklerinin bir kısmını vererek iç işlerimize karışmalarını engellemeyi amaçlar.
Islâhat Hatt-ı Hümâyûnu olarak da bilinen Islahat Fermanı, 18 Şubat 1856 tarihinde ilan edilmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde hazırlanan Islahat Fermanı ile gayrimüslimlere fazla fazla haklar verilmiştir. Avrupalıların istedikleri şeyleri vermek için hazırlanan Islahat Fermanı hakkındaki detayları buradaki yazımızda anlatmıştık.
Kânûn-ı Esâsî hangi amaçla hazırlandı?
Kabaca anlatmak gerekirse aslında Kânûn-ı Esâsî’nin hazırlanma amacı batılılara ‘Bakın biz de sizin gibiyiz.’ demektir. Batıda başlayan anayasa hareketlerine uymak isteyen Osmanlı Devleti, yaptığı anayasal çalışmaları en sonunda nihayete erdirmiş ve Kânûn-ı Esâsî ile meşruti bir anayasal düzene geçmiştir.
Elbette yüzlerce yıldır mutlak monarşi ile yönetilen bir ülkede bir anda demokratik bir yönetime geçmek mümkün olmadı. Kânûn-ı Esâsî’nin ilk ilan edildiği hâli padişahın yetkilerini tam olarak sınırlandırmıyordu. Bu nedenle pek çok kez üzerinde değişiklikler yapıldı. Yani amaç tam olarak milletin temsili ilkesini devlet hayatına dâhil etmekti.
Kânûn-ı Esâsî’yi kim, hangi padişah döneminde hazırladı?
31 Ağustos 1876 tarihinde tahta geçen II. Abdülhamid, dönemin sadrazamı Mithat Paşa’yı bir anayasa hazırlanması için görevlendirdi. Mithat Paşa, başkanlığını kendisinin yürüttüğü Cemiyet-i Mahsusa isimli bir komisyon kurdu. Komisyon tarafından hazırlanan anayasa metni padişaha sunuldu, üzerinde birkaç değişiklik daha yapıldı ve sonunda Kânûn-ı Esâsî adıyla 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edildi.
Kânûn-ı Esâsî nasıl hazırlandı, hangi ülkelerin anayasaları örnek alındı?
Kânûn-ı Esâsî öncesi ortalık epey karışıktı. Önce Abdülaziz tahttan indirilmiş, yerine V. Murat tahta getirilmiş, akıl sağlığı yerinde olmadığı o da tahttan indirilmiş ve en sonunda tahta II. Abdülhamid getirilmişti. Batılıların baskısı sürerken diğer yandan içinde Namık Kemal gibi önemli isimlerin olduğu Genç Osmanlılar açık açık anayasa lafını dile getirmeye başlamıştı.
Bu nedenle II. Abdülhamid tahta geçer geçmez Mithat Paşa’ya anayasa hazırlanması emrini verdi ve oluşturulan komisyon çalışmalara başladı. Komisyonun hazırladığı ilk taslaklar 1875 Fransa Anayasasından ve 1831 Belçika Anayasasından esinlenilerek oluşturulmuştu. Hazırlanan bu taslak, padişahın oluşturduğu farklı bir komisyon tarafından yeniden incelenerek düzenlendi ve son şeklini aldı. Tabii daha sonra birçok kez değiştirildi.
Peki Kânûn-ı Esâsî’nin temel özellikleri nelerdir?
109 maddeden oluşan ve daha sonra farklı tarihlerde 7 kez değişikliğe uğrayan Kânûn-ı Esâsî’nin en temel özelliği devleti meşruti bir anayasal düzene oturtmasıdır. Devletin en temel organlarını yeniden düzenleyen Kânûn-ı Esâsî, Osmanlı Devleti’nde demokrasi anlayaşının kapısını aralamıştır.
Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası olan Kânûn-ı Esâsî halka seçim hakkı vermiş ve seçimlerin 4 yılda bir yapılmasını söylemiştir. Yürütme yetkisi padişahın başında olduğu Vekiller Heyeti’ne verilmiştir. Kânûn-ı Esâsî’de Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan olarak adlandırılan iki meclis bulunur. Padişaha karşı sorumlu olan hükûmetin oluşturacağı kanunlar şeriata uygun olmalıdır ve padişahın veto yetkisi vardır.
Kânûn-ı Esâsî’nin en önemli maddelerinden bazıları:
Kânûn-ı Esâsî 109 maddelik geniş bir anayasa olduğu için tek tek bu maddelere yer vermiyoruz, buradaki bağlantı üzerinden tüm Kânûn-ı Esâsî maddelerine ulaşabilirsiniz. Özetlemek gerekirse ilk 7 maddede temel hak ve hürriyetlerden bahsedilmiş, 26. maddeye kadar olan maddelerde ise Osmanlı vatandaşlarının hak ve hürriyetlerine yer verilmiştir.
27. ve 38. maddeler arasında yürütme organının özelliklerine yer verilirken 41. maddeye kadar devlet memurlarının sorumlulukları açıklanmıştır. 60. ve 80. maddeler arasında Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan’ın sorumlulukları anlatılır. Sonraki maddelerde ise hâkim tayini, Divan-ı Âli’nin sorumlulukları, vilayet sistemi anlatılır.
Kânûn-ı Esâsî’nin sonuçları:
Kânûn-ı Esâsî ile birlikte artık Türkiye topraklarında yeni bir dönemin başladığı açıkça görülmüştür. Padişah yetkileri sınırlandırılmış ve meşruti monarşi dönemi başlamıştır. Kânûn-ı Esâsî ile birlikte aslında daha sonra ilan edilecek Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştır desek yanlış olmaz.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve son anayasası olan Kânûn-ı Esâsî nedir, maddeleri nelerdir gibi merak edilen soruları yanıtladık. Kim bilir Kânûn-ı Esâsî belki bu kadar geç hazırlanmış olmasa Osmanlı’nın ömrünü uzatabilirdi.
Bu tarz içeriklerden hoşlanıyorsanız şunları da okumak isteyebilirsiniz: