Karayip Korsanları serisinin popüler karakteri Jack Sparrow, 17. yüzyılda yaşamış gerçek bir korsandan esinlenilmiş. Hem de sonradan Müslüman olan bir Osmanlı denizcisi!
Daha sonra Yusuf Reis ismini alacak olan Jack Ward, 17. yüzyılın başlarının en ünlü korsanlarından biriydi. 1553 yılında İngiltere’de doğan Ward, korsanlığa başlamadan önce balıkçı çalışırdı. Akdeniz’de İspanyol ve Hollanda gemilerine yaptığı cesur baskınların yanı sıra renkli kişiliği ve egzotik kuşlara olan sevgisiyle tanınıyordu.
Ancak Jack Ward’un hikâyesini dikkat çekici kılan şey, dünyanın en popüler fantastik kurgularından biri olan Karayip Korsanları’nın sevilen ana karakteri Jack Sparrow’a ilham veriyor oluşu. Hatta daha da enteresanı, Jack Sparrow’a ilham veren bu korsanın sonradan Müslüman olması ve Osmanlı bünyesinde bir denizci olarak kariyerini sonlandırması.
Jack Ward’un hayatının erken safhası biraz gri bir alan.
İngiltere’nin güneydoğusundaki bir kent olan Faversham’da 1553 yılı civarında doğduğunu biliyoruz. Kıyı bölgesinde büyümüş, burada yelken açmayı ve balık tutmayı öğrenmiş. Ayrıca 1585’ten 1604’e kadar süren İngiliz-İspanyol Savaşı sırasında Kraliyet Donanması’nda görev yapmış olabileceği tahmin ediliyor.
Bu süre zarfında İngiltere; Avrupa ve Yeni Dünya’da egemen güç olan İspanya ile savaş halindeydi. İspanya, Amerika’daki kolonilerinden altın ve gümüşün yanı sıra Asya’dan mal ve baharat taşıyan geniş bir gemi filosuna sahipti. Bu gemiler, Kraliçe I. Elizabeth tarafından İspanyol gemilerine saldırma ve yağmalama yetkisi verilen hükûmetten izinli korsanlar için cazip hedeflerdi.
Jack Ward, İspanyol gemilerine saldırmak ve zenginleşmek için yeteneklerini ve cesaretini kullanan bu korsanlardan biriydi. Ayrıca o dönemde İngiltere’nin müttefiki olan ancak İspanya ile bir ticaret içerisinde olan Hollanda gemilerine de saldırılar yapardı. Bu durum onu hem bağımsız bir korsan hem de hain olarak gören İspanyol ve Hollandalı yetkililer arasında sevilmeyen biri haline getirdi.
(İki tarafa da oynayıp alabileceği en fazla ganimeti alabilme olayı tanıdık geldi mi?)
1603 yılında Kral I. James İngiltere ve İskoçya tahtına çıktı. İspanya ile savaşı sona erdirmek ve Avrupa’da barışı yeniden sağlamak istiyordu. Hükûmet izinli korsanların tümü, İspanyol gemilerine saldırılarını durdurmalarını ve İngiltere’ye dönmelerini emreden bir bildiri yayınladı. Ayrıca, silahlarını ve gemilerini teslim etmeleri halinde suçlarının affedilmesini teklif etti. Yani İngiltere için savaşan bu insanlar, bir anda suçlu olmuşlardı.
Kral James I
Ancak hükûmet izinli korsanların pek çoğu, bu kazançlı işi bırakmayı reddetti ve bağımsız korsan olarak faaliyet göstermeye devam etti. Tahmin edebileceğiniz gibi Jack Ward da onlardan biriydi.
Kraliyet Donanması’na ait Lyon’s Whelp adlı gemisini terk etti ve bazı yoldaşlarıyla birlikte Portsmouth Limanı’ndan küçük bir barka (üç direkli yelkenli bir gemi) çaldı, adını da hediye anlamına gelen ‘Gift’ koydu. Onu kaptan olarak seçtiler ve Wight Adası’na yelken açarak Violet adlı başka bir gemiyi de ele geçirdiler.
Ward daha sonra daha fazla zenginlik ve fırsat bulmayı umduğu Akdeniz’e yelken açtı. Violet ve Gift adlı iki gemisiyle İspanyol ve Hollanda gemilerine saldırarak kısa sürede bölgenin en korkulan korsanlarından biri haline geldi. Richard Bishop, Anthony Johnson, Peter Easton, Simon Danseker gibi diğer ünlü korsanlarla da güçlerini birleştirdi.
Ward, ana vatanı olan İngiltere’deki bazı yazarlar tarafından bir lider ve kahraman olarak görülüyordu. Hatta onu konu alan birkaç tiyatro oyunu bile kaleme alındı. Övüldüğü konu ise kendisinin kralın ateşkes bildirisine başkaldırması idi.
Ward’un bu ünü, eninde sonunda İspanya’nın rakibi ve Doğu Akdeniz’in hâkimi olan Osmanlı İmparatorluğu’na da ulaştı.
Osmanlılar, Ward’un cesaretine ve becerisine hayran kaldılar ve onu düşmanlarına karşı potansiyel bir müttefik olarak gördüler. Sadakati ve hizmeti karşılığında ona koruma ve destek teklif ettiler.
1605 yılında Ward, bir Osmanlı eyaleti ve korsanlar için bir sığınak olan Cezayir’e yelken açtı. Ganimetlerini satmayı ve mürettebatı için daha fazla adam toplamayı umuyordu. Ancak yerel yetkililer tarafından hoş karşılanmadı ve bazı adamlarını tutukladılar. Bunun nedeni, Cezayir’in birkaç ay önce başka bir İngiliz korsan olan Richard Giffard tarafından saldırıya uğramış olmasıydı.
Ward daha sonra Fas’ta bir liman kenti olan Salé’ye yelken açtı ve burada diğer İngiliz ve Hollandalı korsanlarla bir araya geldi. Ayrıca Osmanlı bayrağı altında faaliyet gösteren korsanlar olan bazı Müslümanlarla da karşılaştı. Bu korsanlar çoğunlukla Hristiyanlık’tan dönmüş, İslam’ı benimsemiş ve Osmanlı donanmasına katılmış kişilerdi.
Fas – Salé
Korsanlar, Ward’a, Müslüman olmanın ve Osmanlı sultanına hizmet etmenin faydalarını anlattılar. İngiltere’de sahip olduğundan daha fazla özgürlük, zenginlik ve saygı göreceğini söylediler. Ayrıca misilleme ya da ceza korkusu olmadan istediği Hristiyan gemisine baskın yapabileceğini de söylediler.
Teklif, Ward’un ilgisini çekmişti ama inancını ve kimliğini terk etmeye henüz hazır değildi. Bir başka Osmanlı vilayeti ve önemli bir korsanlık merkezi olan Tunus’a yelken açmaya karar verdi. Orada Tunus valisi ve Osmanlı donanmasının komutanı Kara Osman Dey(Uthman Dey) ile görüştü.
Kara Osman Dey’in mezar kapısı
Kara Osman Dey, Ward’un ününden ve başarılarından etkilendi. Ona bir anlaşma teklif etti: Ward, Müslüman olur ve Osmanlı tebaası haline gelirse, ona Tunus’un ana limanı La Goulette yakınlarında büyük bir toprak parçası verecekti. Ayrıca gemilerini ve adamlarını elinde tutmasına ve Osmanlı bayrağı altında bağımsız bir korsan olarak faaliyet göstermesine izin verecekti.
Ward, Kara Osman Dey’in teklifini kabul etti ve 1606’da Müslüman oldu. Adını Yusuf Reis olarak değiştirdi ve yeni bir görünüm ve yaşam tarzı benimsedi. Sarık, cübbe giydi ve sakal bıraktı. Arapça ve Türkçe öğrendi. Günde beş vakit namaz kıldı ve İslami kurallara uydu.
Ward’un din değiştirmesi, mürettebatı ve ana vatanındaki yurttaşları tarafından hoş karşılanmadı. Adamlarının çoğu onu terk edip İngiltere’ye döndü ya da başka korsan mürettebatına katıldı. Bazıları onu bir hain olarak suçlayan bildiriler yayınladı. Onu inancına, kralına ve ulusuna ihanet etmekle suçladılar.
Ancak Ward, kararından pişmanlık duymadı. Tunus’ta yeni bir ev ve yeni bir amaç bulduğunu hissediyordu. Ayrıca bir İngiliz korsan olarak sahip olduğundan çok daha fazla güç ve prestij kazandığını düşünüyordu.
Nitekim gerçekten de öyle oldu; yeni Osmanlı Amirali Yusuf Reis, çok daha güçlü bir şekilde denizlerde varlığını hissettirmeye başlamıştı
Yusuf Reis, bir Osmanlı korsanı olarak Akdeniz’de İspanyol ve Hollanda gemilerine baskınlar düzenlemeye devam etti. Ayrıca İtalyan, Fransız, Portekiz, Malta, Venedik, Ceneviz, Papalık Devletleri gemilerine de saldırdı. Yüzlerce gemi ve köle olarak sattığı ya da para karşılığı fidye aldığı binlerce tutsak ele geçirdi.
Yusuf Reis ayrıca filosunu ve mürettebatını da genişletti. Aralarında Küçük John (arkadaşı John King’in adı) ve Reniera e Soderina (kendisini finanse eden iki Floransalı bankerin adı) adını verdiği iki büyük kalyonun da bulunduğu birkaç yeni gemi sahibi oldu aldı.
Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki Türkler, Araplar, Berberiler, Mağribiler, Yunanlılar, Arnavutlar, Yahudiler, Hristiyanlar gibi çeşitli milletlerden ve mezheplerden daha fazla adam topladığı için mürettebatı da eskisinden çok daha genişti.
Yusuf Reis, Tunus’un en güçlü korsanlarından ve Kara Osman Dey’in en güvenilir müttefiklerinden biri haline geldi. Osmanlı donanmasına amiral olarak atandı ve kendisine Reis unvanı verildi. Ayrıca Tunus’ta zengin bir toprak sahibi ve saygın bir vatandaş oldu. 1622 yılında da hayata gözlerini yumarak bu dopdolu maceraya noktayı koymuş oldu.
Her ne kadar Jack Ward’un en çok kabul gören hikâyesi bu olsa da bazı kaynaklara göre Jack Ward’un hayatı bambaşka sonuçlanmıştı.
Önceki paragraflarda da belirttiğimiz gibi birçok kaynağa göre Ward, 1610 civarında Müslüman oldu ve Yusuf Reis adını aldı; hatta yerel bir kadınla hayatını birleştirdi ve ondan çocukları oldu. 1622’deki ölümüne kadar korsan mürettebatına liderlik etmeye devam etti. Tunus’ta görkemli bir törenle gömülerek hayata veda etti.
Ancak diğer bazı kaynaklar Ward’un hiçbir zaman İslam’a geçmediğini ve ölümüne kadar Hristiyan olarak kaldığını iddia ediyorlar. Ayrıca yaşlılıktan ziyade veba ya da alkol zehirlenmesinden öldüğünü öne sürüyorlar. Kaderinin son çeyreği bugüne kadar hala tam olarak resmi bir kaynağa dayandırılarak aydınlatılamadı.
Peki Jack Ward ya da Yusuf Reis, nasıl bu kurnaz Jack Sparrow’a ilham oldu?
Jack Sparrow, Karayip Korsanları serisinden tanıdığımız kadarıyla geçmişinde İngiliz hükûmetine bağlı hizmet eden bir korsan değil, ya da balıkçılık da yapmamış. Salazar’ın İntikamı filminden gördüğümüz kadarıyla kendisi gençlik yıllarında da azılı bir korsanmış.
Ancak Salazar, İspanyol donanmasına bağlı bir amiral. Jack Ward’un bağımsız bir korsan olduktan sonra İspanyol ve Hollanda donanmalarına bağlı gemileri yağmaladığını hatırlıyor musunuz? İlk bağlantı da böyle kuruluyor. Zaten Ward da İngiliz hükûmeti için çalışan bir denizciyken sürekli Hollanda ve İspanyol donanmaları arasında dalavere yapardı hatırlarsanız.
Jack Sparrow’un sadece kendi çıkarını düşünen kurnaz bir karakter yapısına sahip olması da buradan geliyor. Kendisinin korsanlık zamanlarındaki renkli giyiniş tarzı da Jack Sparrow karakterinin oluşturulmasında büyük rol oynamış.
Ayrıca Ward’un kuşlara olan ilgisinden de bahsetmiştik. Jack Sparrow’un soyadı da buradan geliyor. ‘Sparrow’, serçe demek. Tabii daha sonra yine Salazar’ın İntikamı filminde Sparrow soyadını Jack’in aslında nasıl aldığını görüyoruz ancak ilk filmde karakterin oluşturulurken esinlenilen taraf yine Jack Ward.