Birçoğumuz bilmiyor olabiliriz ama Cumhuriyet tarihine baktığımızda, paraya resmi basılan ilk kadının Sabiha Tansuğ olduğunu görüyoruz. Adını veya hikâyesini hiç duymadıysanız, bu yazıyı okuduktan sonra “Böylesine önemli bir kişiyi nasıl tanımamışım?” diyeceksiniz.
Kalkık burnuyla, hafif sivri ve küçük çenesiyle ve çok değer verdiği Anadolu başlığı ile 50 kuruşluk madeni parada bir kadın yüzü parlıyordu. İşte bu kişi, Sabiha Tansuğ’dan başkası değildi.
Çocukluk yıllarından beri; hobileriyle, ilgi alanlarıyla ve başarılarıyla harika işler yapan Sabiha Tansuğ’un macera dolu 50 kuruş öyküsünü öğrenmeye hazırsanız başlayalım.
Sabiha Hanım’ın başlıklara merakı, çok küçük yaşlardan itibaren başlar.
1933 yılında Gümülcine’de doğan Tansuğ, 8 yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye’ye taşınır. İlkokulda bir gösteriye çıktığında “eğribaş” adlı bir gelin başlığı giyer ve bu başlığa olan ilgisi hayatının dönüm noktası olur.
Çocukluğu yokluk içinde geçtiğinden hayata küçük yaşta atılmak zorunda kalır ve şapkalara olan ilgisi hız kesmeden devam eder. Göztepe Enstitüsü’nde okuyan Tansuğ; dikiş diker, çeşitli şapkalar, yöresel kıyafetler ve kuklalar yapıp onları satar.
Anadolu ve halk kültürüne olan hayranlığı her geçen gün biraz daha artar ve ileride yapacağı işlere zemin hazırlanır.
Tansuğ, 1953 yılında İstanbul’a gittiğinde Anadolu kadın portreleriyle ünlü ressam Nuri İyem’den resim dersleri almaya başlar ve Anadolü halk kültürüne olan ilgisi iyice artar.
1964 senesinde, Türk kahvelerini esin kaynağı alır ve İstanbul Piyer Loti tepesinde Türk Piyer Loti Kahvesi’ni açar. Bu mekâna olan rağbet o kadar fazladır ki yalnızca rezervasyonla oturulabilir. Fakat Sabiha Hanım, tehditler almaya başlar. Hiçbir yetkili işin peşine düşmez ve ne yazık ki en sonunda kahveyi kapatır.
Eski bir dostuyla, tesadüf eseri yeniden karşılaşır: “eğribaş”
Bir gün, gazete yazılarından birini yazmak için yola çıkar ve arabası Milas’ta bozulur. Burada biraz vakit geçiren Tansuğ, bir köy kahvesine uğrayınca çok büyük bir tesadüfle karşı karşıya kalır.
İlkokulda başına takıp etkilendiği “eğribaş”ı görür ve hemen onu satın alır. O günden itibaren, macera dolu Anadolu seyahatleri başlar. Bu gezilerinde, birbirinden farklı ve geleneksel kadın şapkaları toplayacaktır.
O dönemin darphane müdürü Sait Tanaçan, Sabiha Tansuğ’un yaptığı işlere ilgi duyar ve başlıklı bir fotoğrafını madeni paraya basmak ister.
Başlıklı Sabiha Tansuğ Hanım, “Oğuz Türkleri Ankara Kadın Başı” ile artık 50 kuruşların üzerindedir ve 1971 yılından 1989 yılına kadar da öyle kalacaktır. İlk defa, siyas kişiliği olmayan bir halk kadını, paranın üzerindedir. Tansuğ, minnettarlığını şu sözlerle anlatır:
“Kadın portreleri, imparatoriçelerle sınırlıdır. Tarihte hep erkekler vardır. Bunu yapan ilk ülke, Türkiye Cumhuriyeti. Aslında paranın üzerindeki ben değilim, tarih. Hitit’e kadar uzanan bir motifi üzerinde taşıyan gelin başlığı, benim üzerimden paranın üzerinde sergilenmiş oldu.”
Gittiği her ülkede aşırı ilgi gören başlık koleksiyonu; Türkiye’yi, dünyaya tanıtmaya yardımcı olur.
Sabiha Hanım’ın topladığı başlıklar; Japonya’dan İtalya’ya, Hollanda’dan Belçika’ya; dünyanın her yerinde sergilenir. Şapka sergisi farklı ülkelerde çok fazla ilgiye maruz kalır ve Türkiye gittikçe daha fazla tanınır ancak Tansuğ’un kalbinden asıl geçen kendi ülkesinde bir müze açmaktır.
Sabiha Hanım, dönemin politikacılarından biri olan Fahrettin Kerim Gökay ile bu konuyu konuşmaya karar verir ancak oldukça aşağılayıcı ve cinsiyetçi bir tavırla karşı karşıya kalır. Gökay, yetkililerin dediğini şöyle aktarır: “Bir kadına kalacak değiliz.”
Bu aşağılayıcı tavrın üstüne Tansuğ, ideallerini kovalamaktan vazgeçmez ve 80’li yıllara kadar Anadolu başlıklarını toplamaya devam eder.
Başlıkları topladığı süreçte 200’ün üzerinde makale ve 2 tane kitap (Türkmen Giyimi, Türklerde Çiçek Sevgisi ve Sümbülnâme) yazar. Tüm bunlar olurken hayatına yeni bir darbe alır, koleksiyonundan 430 parçası çalınır.
2010 yılına geldiğinde ise, müze fikri hâlâ aklındadır ve onu hayata geçirmek için çabalamaya başlar. İdeallerinin peşini asla bırakmayıp kendi oturduğu dairesini boşaltır ve kendisi için başka daire kiralar. Eski evini ise bir müze yapar.
Çabaları en sonunda karşılık bulur, arkadaşlarının desteğiyle müzesini açar.
2010 yılına gelene kadar; Truva Folklor Araştırmaları Derneği Pertev Naili Boratav Halk Bilimleri Ödülü, Halkoyunları Araştırma Sergileme Anadolu Derneği (HASAD) Türk Halkbilimi Araştırma Ödülü ve Pen Dünya Kadın Yazarlar Derneği Ödülü’ne sahip olan Tansuğ; arkadaşlarının desteği ile Mecidiyeköy’de açtığı “Sabiha Tansuğ Sanat ve Kültür Evi” isimli müzede geri kalan parçaları sergilemeye başlar.
Tarihimizi günümüze kadar taşımaya yardımcı olan Cumhuriyet kadını Sabiha Tansuğ, ardında macera dolu bir hayat hikâyesi ile harika işler bırakarak bu yıl yaşamını kaybetti.
Sabiha Tansuğ’un sergilenen koleksiyonu, 16. asırdan 1950’lere kadar farklı parçalar barındırıyor. Kendisi, içinde bulunduğumuz 2023 yılında 88 yaşındayken vefat etti ancak ruhu ve eserleri, müzesinde yaşamaya devam ediyor.