Türk lirasındaki korkunç değer kaybı, hepimizin sırtına ciddi bir yük olarak biniyor. Yalnızca maddi bir kayba yol açmıyor üstelik. Konuşmamız ve dikkat çekmemiz gereken çok önemli bir tarafı da var!
Yoksullaşmak; istediğiniz telefon modelinin bir alt modelini almak, Paris yerine Batum’a gitmek, Volvo yerine Fiat’a binmekten ibaret değil.
At gözlüğümüzü çıkarıp toplumun kanayan yarasını tüm gerçekliğiyle görmemiz gerekiyor. Çünkü Ö-LÜ-YO-RUZ!
Örneğin, istediğimiz otomobili alamamanın neden olduğu sonuçlar küçümsenecek seviyede değil.
Daha kaliteli otomobil alma nedenleri arasında elbette gösteriş de var ancak bu neden, diğer nedenlerin arasında devede kulak kalır. Benim daha iyi bir araba almam demek, aynı zamanda trafikte kendimi güvene almam demek.
Çarpışma testlerinde 1 yıldız alabilmiş arabaları almaya mecbur kaldığımız için trafik kazalarında pisi pisine ölüyoruz ya da sakat kalıyoruz. Üstelik sadece çarpışma testi faktörü de yok, modern araçlarda türlü türlü güvenlik önlemleri yer alıyor ancak bunlardan mahrum kalıyoruz. Yollar trafikten men edilmesi gereken teneke araçlarla dolu.
Türkiye ve Avrupa ülkelerinde trafik kazalarında yaşanan ölü sayısına baktığımızda zirvede yer aldığımızı görebilirsiniz. Bir yılda 4866 insanımız!
Kazalar haricinde emisyon salınımı problemi de göz ardı edilmemeli. Bir bilimsel araştırma, emisyon salınımını azaltmak adına uygulanan politikalar sayesinde binlerce insanın ölmekten kurtulduğunu ortaya çıkarmıştı. TÜİK verilerine göre ülkemizdeki 25.2 milyon aracın ortalama yaşı 14.5 yıl. Danimarka’da ise 8.5 yıl.
Daha fazla zararlı gaz salınımı, daha fazla ölüm demek. 2021 yılı verilerine göre üç büyük kentimizde Dünya Sağlık Örgütü’nün kanserojen madde ilan ettiği “Partikül Madde 2.5 (PM2.5)” kaynaklı hava kirliliğine bağlı erken ölüm sayıları üç büyük ilimizde şöyle:
- İstanbul’daki erken ölüm sayısı: 8895
- Ankara’daki erken ölüm sayısı: 3157
- İzmir’deki erken ölüm sayısı: 2458
PM2.5 konsantrasyonları “Dünya Sağlık Örgütü limit değerlerine uygun olsaydı”, PM2.5 kirliliğine atfedilebilen erken ölümlerin sayısı azaltılarak Türkiye’de her yıl tahminen 26.000 hayat kurtarılabilirdi.
Art arda gelen zamlara ve ÖTV’yi indirme planının konuşulmamasına bakarsak elektrikli arabalara geçişimiz kolay olmayacak. Bol bol kirli hava solumaya devam…
Elon, DUR! Tesla, Türkiye Fiyatlarına 2 Gün Arayla Bir Zam Daha Yaptı
Hangi hastalık olduğu fark etmez, sağlık tedavilerine ulaşmak artık çok daha zor.
SMA’lı bebekler için ihtiyaç duyulan para tam toplandı derken TL’nin değer kaybetmesi nedeniyle fark yeniden açılıyor ve insanlar çaresiz kalıyor. Bu acıya dayanamayıp intihar eden aileler var ne yazık ki. Bebekler de bu yüzden hayata tutunamıyor.
Kanser gibi bazı hastalıkların ilaçları da oldukça pahalı. Farklı hastalıklarla mücadele etmeye çalışan binlerce insanı bir düşünün, kim bilir kimler ilaç alamadığı için yaşama tutunamadı.
Sadece insanlar değil, hayvanlar da bu durumdan etkileniyor. Fipli bir kedi için on binlerce liralık ilaç alınması gerekebiliyor ancak bunlar tek kişinin karşılayabileceği miktarlar değil ne yazık ki.
Üstelik ciddi ve beklenmedik bir hastalık olması da şart değil. Mamaların pahalanması nedeniyle daha sağlıksız mama verilen hayvanlar uzun vadede bazı hastalıklara daha meyilli hale gelebiliyorlar.
Hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet gibi birçok suç daha sık işlenir oldu.
Aramızda dolandırılmayan kaldı mı mesela? Ve bu suçlar günden güne normalleşirse daha da yayılabilir. Türkiye, organize suçlarda Avrupa’da 1., Batı Asya ülkeleri arasında 3., tüm dünya ülkeleri arasında ise 12. sırada. Bir de bunun organize olmayan tarafını varın siz düşünün.
TL’nin değer kaybı, vergiler, enflasyon nedeniyle böyle haberleri daha sık duymaya başladık.
Sahte içki nedeniyle hayatını kaybedenler, kaçak tütünün tetiklediği hastalıklar, kaçak yakıt kullanan firmalar yüzünden yanan otobüsler, kötü malzeme kullanılan binalar ve dahası… Bu örnekler sonsuza kadar gider. Her şey pahalı ama insan hayatı ucuz!
Bütün bunlar sinir, stres demek elbette. Kitlesel bir depresyonun içindeyiz.
Ev sahibi ile kiracı, işçi ile patron, karı-koca derken ekonomik sebepler yüzünden insanlar arasında tahammülsüzlük diz boyu. Bütün bunlar da dava dosyalarını dağ gibi bir yığın haline getiriyor.
Stres de beraberinde uyku ve beslenme sorunlarını getiriyor. Beslenme demişken; marketlerdeki gıdaların kalitesi önceki yıllara kıyasla düşmüş durumda. Aynı markanın ürünü, Avrupa’da çok daha sağlıklı içeriğe sahipken Türkiye’de sağlıksız bir içeriğe sahip. Bu da obezite, kanser, kalp sorunları gibi türlü türlü hastalıklara sebebiyet veriyor.
Verilebilecek örnek sayısı çok fazla. Bazılarını fark edebiliyorsunuz ancak bazıları yeni normalimiz olduğu için fark etmek güç; kaynayan sudaki kurbağa gibi bir durumun tam ortasındayız.