İnsanlar, özellikle de kadınlar tarih boyunca güzellik uğruna sayısız acıya katlandı ama hiçbiri Çin’deki lotus ayak geleneği kadar can yakıcı ve korkutucu değildi. Çocukluktan bağlanan ayaklar deforme hale geliyor ve böylece çok daha estetik bir yapıya sahip olduğu düşünülüyordu. Elbette lotus ayak geleneği ile gelen sağlık sorunları da akıl alır gibi değildi.
Tarih boyunca toplumların güzellik algısı kadınlar üzerinden şekillendirilmeye çalışılmıştır. Kadın güzel olmalıydı ve gerekirse bunun için acı çekmeliydi. Garip olan, bu baskıyı çoğu zaman bizzat kadınlar kendilerine uyguluyorlardı. Makyaj yapmanın, estetik ameliyatların, korse kullanmanın acı verici olduğunu düşünüyorsanız demek ki daha Çin’in bin yıllık lotus ayak geleneği ile tanışmadınız.
Lotus ayak bir tür ayak bağlama geleneği. Henüz çocukken ayakları bağlanan kadınlar büyüdükçe ayakları içe doğru kıvrılıyordu ve ortaya, onlara göre, oldukça zarif ve güzel bir şekil çıkıyordu. Kişide sayısız hastalığa sebep olan bu durum uzun yıllar boyunca özellikle soylular arasında popüler bir gelenek olarak sürdürüldü. Lotus ayak ne demek gelin yakından bakalım ve bu geleneğin ortaya çıkış hikayesini görelim.
Dans et bir lotus çiçeği gibi:
Aslında lotus ayak geleneğinin ortaya çıkış hikayesi oldukça masum. Tahminlere göre 10. yüzyılda Çin’in Güney Tang imparatoru olan Li Yu, iki metrelik dev bir nilüfer yani lotus çiçeği heykeli yaptırdı ve cariyesi olan Yao Niang’ın burada dans etmesini istedi. Zaten bir dansçı olan kadın, şovunu güzelleştirmek amacıyla ayaklarını ipek bezlerle bağladı ve ortaya çok daha büyüleyici bir performans çıktı.
Maalesef bu hikaye dilden dile, soylular arasında yayıldı. Zarif ayakların büyüleyici görüntüsü herkesin aklına bir kez kazınınca kadınlar bu şekilde ayaklarını bağlamaya başladılar. 1100’lü yıllarda bu bağlama şeklinden bahseden şiirler vardır. Fakat 13. yüzyıla geldiğimizde bu gelenek artık küçük kız çocuklarında uygulanmaya başlayınca dönemin bilginlerinden Che Ruoshui tarafından bile eleştirilir hale geldi.
Lotus ayak geleneğini gösteren en eski kanıtlar 13. yüzyıla ait:
Hikayeleri ve şiirleri bir kenara bırakırsak, bu geleneği kanıtlayan en eski arkeolojik bulgular 13. yüzyılı işaret ediyor. Yapılan bir kazıda, 1243 yılında öldüğü tahmin edilen 17 yaşındaki bir genç kadınla 1274 yılında öldüğü tahmin edilen bir kadının ayak kemiklerinin sivri uçlu ayakkabulara sığacak şekilde olduğu görüldü. Çinliler, atalarını rahatsız etmekten çekinen bir millet oldukları için bu tür kazılar olsa bile sayıları çok fazla değildir.
Bu sıra dışı gelenekten bahseden ilk Avrupalı isim, Pordenone’li Odoric olarak bilinen ve 14. yüzyılda Çin’i ziyaret eden İtalyan bir misyonerdir. İbn Battuta ve Marco Polo gibi diğer gezginler, kadınların zarif yürüyüşünü fark etseler bile bu tür bir gelenekten bahsetmemişlerdir. Fakat tüm kadınlarda bu tür bir zarif yürüyüş var demek, lotus ayak geleneğinin giderek yayıldığının bir işaretidir.
Elbette lotus ayak geleneğini kaldırmak isteyenler de oldu:
17. yüzyıla geldiğimizde lotus ayak geleneği yalnızca soylu kadınlar arasında değil, Çinli tüm kadınlar arasında olmazsa olmaz bir özellik haline gelmişti. Hatta öyle ki lotus ayak olmayan kadınlar için evlenmek neredeyse bir hayaldi.
Mançuryalı yöneticiler, 1636 yılında Qing hanedanının kurulduğunu ilan ederken aynı zamanda lotus ayak geleneğinin de ortadan kaldırılması için çalışmalar yaptılar. Bazı Han Çinlileri bu emri yerine getirdi ancak halkın büyük çoğunluğu için bu gelenek vazgeçilmezdi. Bu nedenle 1668 yılında yeniden serbest bırakıldı.
Lotus ayaklı kadınlar hala var:
19. yüzyıla geldiğimizde soylu kadınlarının tamamının, sıradan halktan olan kadınların ise en az yarısının lotus ayaklı olduğu tahmin ediliyordu. Bu dönemde Hristiyan misyonerlerin de etkisiyle ayak bağlama geleneğine karşı büyük bir hareket başladı. Hatta bu konuda çalışmalar yapan dernekler bile kuruldu.
20. yüzyıla geldiğimizde ayak bağlayan sayısı az olsa bile yasak yoktu. 1911 yılından sonra halkın tepkisini çekmemek adına lotus ayak ile ilgili bazı sınırlamalar getirildi ve son olarak 1957 yılında resmen yasaklandı. 1999 yılında lotus ayaklara uygun ayakkabı üreten son fabrika kapandı. Bugün artık lotus ayak geleneği yok ama zamanında bu geleneğe maruz kalmış lotus ayaklı bazı yaşları kadınlar hala yaşıyor.
Hem arkeolojik bulgular hem de yaşayan kişiler üzerinde yapılan çalışmalar gösteriyor ki lotus ayak sahibi kadınlar sık sık enfeksiyon yaşıyor, parmaklarını kolayca kaybedebiliyor, yürümeleri neredeyse imkansız, yürüseler bile acı çekiyorlar ve yaş ilerledikçe kemik kırılma riski çok yüksek.
Lotus ayak geleneğinin altında bir tür ayak fetişizmi olabilir:
Eminiz herkes bu geleneği okurken ister istemez ‘Neden?’ diye düşünmüştür. Açık konuşmak gerekirse bilmiyoruz. Çünkü bu tür bir gelenekten bahseden tarihi kaynaklar az da olsa var ama kesin olarak bir neden belirtmiyor. Elbette herkesin aklına ilk gelen toplumsal güzellik algısı oluyor. Küçük elli ve küçük ayaklı kadınlar her zaman daha güzel bulunmuştur. Lotus ayak, bu algıyı bir adım ileri taşıyor.
Farklı bir teoride ise bir tür ayak fetişizminden bahsediliyor. Song hanedanlığı döneminde erkekler, ayakkabı şeklinde bir fincandan içki içerlermiş. Yuan hanedanlığı döneminde ise direkt kadın ayakkabısından içmeye başlamışlar. Bu gelenek, altın lotusa kadeh kaldırmak, olarak adlandırılıyor. Psikanalist Sigmund Freud’a göre bu iki gelenek arasında bir bağlantı var ve bu bağlantı ayak fetişizmini işaret ediyor.
Bu şekilde yürümenin kadınlarda daha sıkı bir vajina oluşturacağını düşünenler de var. Bu geleneğin kadınları erkekten ve toplumdan soyutlamak amacıyla yapıldığını savunanlar da vardır. Bu konuda daha pek çok farklı teori olsa da herkesin hemfikir olduğu tek bir nokta var, kadının daha çocukken ayakları bağlanarak korkunç acılar çekmesine neden olan bu geleneğin amacı, kadının erkeğe daha çekici görünmesini sağlamak.
Peki lotus ayak mutasyon mu modifikasyon mu?
Lotus ayak bir tür modifikasyondur çünkü kız çocuklarının ayakları henüz yaşları çok küçükken bağlanır ve dış etkenler nedeniyle ayak kemiği aşağı doğru büyüme eğilimi gösterir. Bunun bir mutasyon olması için genlere işlemesi ve bebeklerin bu şekilde doğuyor olması gerekirdi.
Neyse ki artık böyle şeyler yapmıyoruz, değil mi?
21. yüzyılda artık her ne kadar toplumun güzellik algılarını yıktığımızı söylesek bile şöyle bir etrafınıza bakın; estetik ameliyatlar, dolgular, silikonlar, makyaj malzemeleri, kıyafetler, spor salonları, Instagram filtreleri ve daha neler neler var. Maalesef bu tür değişimler artık ergenlik çağındaki çocuklarda bile görülüyor. Tamam belki lotus ayak geleneğindeki gibi bir çocuğun ayağı zorla bağlanmıyor ama dış görünüşü yüzünden zorbalığa uğrayan bir çocuğun estetik ameliyat olmak zorunda hissetmesi de bir o kadar korkunç değil mi?
Çinli kadınların güzellik uğruna yapmak zorunda kaldıkları bin yıllık lotus ayak geleneğinden bahsettik. Bazıları acılı bazıları daha acısız olsa bile tarih boyunca belirli bir güzellik algısına uymak zorunda olmamız, dahası uymuyorum derken bile aslında içten içe kötü hissediyor olmamız ne kadar da korkunç.