Günümüz dünyasında medeniyeti ve gelişmişliğiyle bildiğimiz İngiltere, geçmişinde pek çok kişinin bilmediği bir geleneği taşıyor. Eş satma geleneği olarak da bilinen bu olay, size “Nedir bu kadınların çektikleri?” dedirtecek.
Normalde diğer ülkelerin sahip olduğu pek çok kültüre -bize garip gelse de- az çok aşinayızdır. Ancak İngiltere’nin bu geçmişi aslında karanlık diyebileceğimiz tarihini yüzümüze vurur vaziyette. Savaşların hâkim olduğu geçmiş düzeni bir kenara bırakırsak normalde İngiltere’den asla beklenmeyecek bu gelenek, âdeta 3. dünya ülkelerinin geleneklerine benziyor.
Peki nedir bu geleneğin arkasındaki sebep? “Kadınların rızası var mıydı veya herhangi başka bir yola başvurulamaz mıydı?” gibi soruların cevabı şimdi anlatacağımız içeriğimizde mevcut:
Bu geleneğin ilk uygulanma nedenlerinden biri, o dönemlerde boşanmanın maliyeti ve karmaşıklığıydı.
Boşanmanın maliyeti ve karmaşıklığı nedeniyle, 1750’lerde evliliklerini bitirmek isteyen alt kesim, resmî bir boşanma süreci yerine eş satışlarını tercih ediyordu. Bu ilginç çözüm, toplum içinde sıkça görülüyor ve bir tür sahte boşanma olarak kabul ediliyordu.
Normalde boşanmak için hukuksal olarak önlerinde bir engel yoktu ancak boşanmanın pahalı olması ve uzun zaman alması bazen her iki taraf için de uğraştırıcıydı. Eş satışları, bu yasal engelleri atlamak ve toplum içinde bir boşanma alternatifi sağlamak için ortaya çıktı.
Teknik olarak yasal olmasa da; eş satışları, satıcının eski eşinin tüm mal varlığından vazgeçtiğini göstererek bir tür sahte boşanma sağlıyordu. Burada tüm mal varlığı kısmı önemli çünkü o dönemde İngiltere’de kadının sahip olduğu her şey kocasına aitti.
Koca, pazar veya panayır gibi halka açık yerlere götürdüğü eşini bir ip/kurdele ile bağlar, ardından sergilerdi.
Burada, izleyicilere eski eşinin genellikle olumlu özelliklerini anlattıktan sonra açık artırmaya çıkarırdı. Hatta bazen koca, ilgiyi yüksek tutmak için eşini açık arttırmaya götürmeden önce herkese açık bir şekilde eşinin satılacağını ilan ederdi. Ve deyim yerindeyse neredeyse bir çiftlik hayvanı gibi satışa konulurdu.
Ancak burada çoğunlukla her iki tarafın da rızasının olduğunu söylemek lazım. Genelde anlaşmalı olan bu ayrılıklar, günümüzde her ne kadar etik olmasa da o zamanlarda her iki taraf için de kazan-kazan durumuydu. Peki tam olarak nasıl kazan-kazan olabiliyor?
Çünkü bazen eşini aldatan kadın, sevgilisi tarafından göstermelik bir miktara satın alınıyordu.
Bazen kadınların ailesi, sırf başka birisi tarafından satın alınmasın diye çoğunlukla kadını satın alarak güvence altına alıyorlardı. Böylelikle hem başkasına gitmemiş oluyor hem de boşanmış oluyorlardı.
Devlet buna nasıl el atmaz dediğinizi duyar gibiyiz, aslında devlet tam olarak buna her ne kadar el atmaya çalışsa da o zamanlarda bu durumu engellemeye çalışan insanları halk taşlıyor ve kovuyordu.
Bu sebeple çoğu devlet görevlisi bu durumu görmezden gelmeye başlıyordu, hatta kim bilir belki kendileri bile yapmış olabilir. Çünkü bu durum tam olarak denetlenmiyordu veya denetlenmek istenmiyordu denebilir.
Tam olarak bu gelenek nasıl işliyordu peki? Bir de eşini satan adamın ağzından okuyalım bu cümleleri:
“Beyler, en yüksek teklifi verene satmak istediğim karım Mary Anne Thomson’ı, diğer adıyla Williams’ı dikkatinize sunuyorum. Beyler, sonsuza dek ayrılmak benim olduğu kadar onun da arzusu. O benim koynumda beslediğim bir yılandır. Onu rahata ermek için aldım, ama o benim için bela oldu. Beyler, Tanrı bizi baş belası eşlerden ve eğlence düşkünü kadınlardan korusun. Onun iyi yönlerinden bahsedeceğim… Roman okuyabilir ve inek sağabilir; tereyağı yapabilir, rom, viski veya cin yapabilir. Bu nedenle onu 50 şilinge satıyorum.”
Tarihin her döneminde kadınların maruz kaldığı binbir türlü olay maalesef ki en gelişmiş ülkelerde bile yüzümüze çarpar vaziyette. Devletin umursamazlığı bir yana tıpkı bir çiftlik hayvanı gibi kadınların satılması, bizce tarihin en utanç verici olaylarından biri. Düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın.