Bir ormanda tek başınıza gözlerinizi açtınız ve en son hatırladığınız şey bir uçakta ailenizle seyahat halinde olduğunuz… Düşüncesi bile oldukça rahatsız edici olan bu durumu bizzat deneyimleyen güçlü bir kadın var aramızda.
Juliane Koepcke, 10 Ekim 1954 tarihinde Lima, Peru’da doğdu. Peru’nun ünlü Alman biyoloğu Hans-Wilhelm Koepcke’nin kızıdır. Juliane, doğa ve biyolojiye olan tutkusu ve ileride bir zoolog olma hayaliyle büyüdü.
Bir trajedi, mucize yarattı: annesi ile seyahat eden Juliane Koepcke, uçağa bir yıldırım çarpması sonucunda kocaman ormanda tek başına hayatta kaldı.
Olayın üzerinden seneler geçti ama travması hala devam ediyor.
Juliane’nin hayatı tam olarak 24 Aralık 1971’de değişti. Annesi ile Peru’dan Lima’ya dönen bir uçak yolculuğunda bulunuyordu. Ancak, LANSA Havayolları’na ait uçak, Peru’nun Amazon Ormanları’nda fırtınaya yakalandı. Uçak, büyük bir yıldırım çarpması alarak paramparça oldu ve Juliane Koepcke tek başına 3,000 metre aşağıda olan yağmur ormanlarına düştü.
Juliane: “annemle seyahat edeceğimiz uçağı bekliyorduk ve uçak tam 7 saat gecikmişti” diye anlatıyor. Başta her şey normal görünüyordu. Ta ki uçak kara bulut yoğunluğunun içine girene kadar. Basit bir türbülans zannedilen durum, biraz geçince ciddileşmişti. Anlattıklarına göre şiddetli sarsıntı kabindeki bagajları etrafa saçıyordu. Uçağı şiddetle sarsan fırtınalı hava, bir şeylerin yolunda gitmediğinin habercisiydi.
Yolcular çığlık atıyor, yerlerinde duramıyorlardı. Yaşananlar korku filminden hallice.
Yaşananların ardından dış motorda parlak bir ışık gören Juliane, annesinin son sözlerini de ekledi: “Bu son, her şey bitti Juliane!”
Juliane, gözlerini açtığında kendisini ormanın derinliklerinde yalnız buldu. Kıpkırmızı bir koltuk parçasına tutunuyordu. Hafızası zayıflamış, kafa karışıklığı içindeydi. Yıldırım çarpmasıyla paramparça olan uçaktan nasıl kurtulduğunu hatırlamıyordu. Sadece hızla düşerken annesine sarıldığı son an aklındaydı. Ormanın sessizliği ve ıssızlığı onu dehşete düşürüyordu. Ama onun için daha da zoru, etrafında ölü yatan diğer yolcuların görüntüsüydü.
Hayatta kalmak için içindeki gücü topladı. O anları şöyle anlatıyor:
“Serbest düşüşteydim ama koltuğuma bağlıydım ve baş aşağı asılı haldeydim. Duyduğum tek ses rüzgârın fısıltısıydı. Tamamen yalnız ve çaresiz hissettim. Ormanın gölgesinin bana doğru döndüğünü görebiliyordum. Ardından bilincimi kaybettim ve çarpmayla ilgili hiçbir şey hafızamda yok. Daha sonra uçağın yerden yaklaşık iki mil yükseklikte ufak parçalara ayrıldığını öğrendim.”
Juliane uyandığında yavaş yavaş idrak etmeye başlamış, annesine bağırmış fakat sadece kendi sesinin yankısını duymuş kocaman ormanda. Bunun üstüne bir de köprücük kemiğinin kırıldığını, bacaklarındaki kesikleri fark etmiş.
Kazadan önce bir araştırma istasyonunda geçirdiği 1,5 yıl ona ormanda yaşam hakkında büyük avantaj sağlamış.
Ormanda yaşama konusunda deneyimli olan Juliane, kendisini bir nebze şanslı hissediyordu. Kazanın ardından 4 gün geçmesine rağmen ormanda hala bir yaşam belirtisi arıyordu. Ardından bir akbaba sesini duyup korktuğunu şöyle anlatıyor:
“Bildiğim diğer şey ise kazadan kalan cesetler olduğuydu. Derede bir köşeyi döndüğümde, üç yolcunun başlarını toprağa çarptığı bir bankla karşılaştım. Panikle felç gibi hissettim. Hayatımda ilk defa bir ceset görüyordum. Bir an annemin onlardan biri olabileceğini düşündüm ama cesede sopayla dokunduğumda kadının ayak tırnaklarının ojeli olduğunu gördüm. Annem hiç tırnaklarına oje sürmüyordu ve hemen rahatladım. Ancak bir süre sonra hissettiğim bu düşünceden çok utandım.”
Tek başına zor şartlar altında hayatta kalan genç kadın, bulunana kadar hayatta kalmayı nasıl başardı?
Kazanın ardından, Juliane enkaz alanından uzaklaşarak yiyecek ve su kaynaklarını aradı. Bitkilerle beslendi ve yakınlarda bulduğu akarsulardan susuzluğunu giderdi. Kaza sonucu aldığı yaralarla da mücadele etti.
Kendi başına yaralarını temizledi ve pansuman yaparak enfeksiyon riskini azaltmaya çalıştı. Acıya rağmen, kararlılığı ve içsel gücüyle hayatta kalmak için direnmeyi sürdürdü. Güneş’in ve akarsuların yönlerini takip ederek umut edilen kurtuluş noktasına ulaşmaya çalıştı.
Bu esnada Juliane’nin moral ve psikolojik dayanıklılığı da büyük önem taşıdı. Yalnızlıkla baş etmek, kaybettiği sevdiklerinin acısıyla mücadele etmek ve geleceğe dair umudu korumak için içsel gücünü kullandı. Bu, onun hayatta kalma mücadelesindeki belki de en önemli unsurdu.
Kazanın ardından 10 gün geçince bir kulübe buldu.
10 gün sonra ormanda bir kulübe bulduğunu aktarıyor Juliane. Boş bulduğu kulübede yaralarını olabildiğince sarmaya çalışarak geceyi orada geçirmiş, sabah uyandığında ise uzun zaman sonra ilk kez insan sesleri duymuştu.
Juliane, karşısında insanları görünce İspanyolca kendini tanıtarak uçak kazasından bahsetmiş. Bu kişiler de Juliane’ye yardım etmişler. Çok geçmeden de ailesine kavuştu. Kurtarıldıktan günler sonra ise annesinin cansız bedenine ulaşıldı. Bulgular annesinin de sağ kurtulduğunu fakat ağır yaralandığı ve birkaç gün sonra öldüğünü gösteriyor.
Juliane Koepcke’nin hikayesi, büyük bir hayatta kalma örneği olarak dünya çapında dikkat çekti. Hayatta kalma azmi, birçok kişiye ilham verdi. Juliane, olayların ardından Almanya’ya döndü ve zoolog olarak eğitimine devam etti. Ayrıca, hayatta kalanlar ve uçak kazaları hakkında bilinçlendirmek amacıyla konferanslar verdi ve insanların doğa ile uyum içinde yaşamaları konusunda çağrıda bulunuyor.
Konu ile ilgili videoya bu linkten ulaşabilirsiniz.