Tarihin tozlu sayfalarını araladığımızda Amerika’da bir fotoğrafçının, hayatta olmayan kişilerin fotoğraflarını çektiğini iddia ederek büyük bir ün yakaladığı karşımıza çıkıyor.
İç Savaş öncesinde kimya alanında başarısız bir girişimci olarak adını duyurmuş olan William Mumler, kendi icat ettiği mide ilaçlarıyla şöhret peşinde koştuğu günleri geride bırakarak Amerika’nın savaş sonrası dönemine damga vuran bir fenomen olma yoluna doğru ilerlemişti. Hem de çok garip bir sebepten!
1839’da Fransa’da doğan ve o dönemde Amerika’da yavaş yavaş popüler hâle gelen fotoğrafın kapılarını aralayan Mumler, bu yeni maceraya sıradan bir fotoğraf çekiminin yanında aynı zamanda öteki dünyayla iletişim kurma aracı olarak da baktı.
19. yüzyılın ortalarında William Mumler, tek başına poz verdiği bir karede sanki ışıktan yapılmış gibi duran gizemli bir insan silüetini fark ettiğinde işler onun için bambaşka bir hâl aldı.
Mumler, bu ilginç varlığın bir hayalet olduğuna kendini inandırmıştı. Bu olayın ardından Mumler, bu esrarengiz fotoğrafı manevî yönü kuvvetli bir arkadaşına gösterdi ve onu da bu hayaletin gerçek olduğuna ikna etti. İşte tam bu noktada Mumler, hayatında yeni bir sayfa açma kararı aldı ve ruh fotoğrafçılığına adım attı.
Geçmişteki başarısız girişimlerinin ardından bu alana yönelmeye karar veren fotoğrafçı, popüler gazetelere ilanlar vererek kendini tanıttı. Bu sayede adı geniş kitlelerce duyuldu ve yaptığı iş birçok insanın ilgisini çekti.
Özellikle savaştan dolayı yakınlarının kaybının acısıyla başa çıkmaya çalışan insanlar, sevdiklerini son bir kez görmek için Mumler’ın fotoğraf stüdyosuna akın etmeye başladılar. Çünkü hepsi de fotoğraflarda bir ruh göreceklerini düşünüyorlardı.
Mumler; müşterilerini fotoğraflarda beliren insan silüetlerinin, yakınlarının ruhlarına ait olduğuna inandırmayı başardı.
Bu olaya inanan insanlar, olağanüstü olan bu dönemde daha önce hiç rastlamadıkları bu deneyimle karşılaştıklarında Mumler’ın çektiği fotoğrafları uhrevî bir şey gibi görüyorlardı. Ancak ilginç bir detay da şuydu: Mumler’ın çektiği fotoğraflarda fotoğrafı çektirenin hiç tanımadığı kişiler de ruh olarak ortaya çıkabiliyordu. Bu durum ise Mumler’ın ruh fotoğrafçılığındaki tartışmalı kariyerinin sadece başlangıcıydı.
Oğlunun ruhuyla bir bağlantı kurmak isteyen birinin fotoğrafında, beklenmedik bir şekilde farklı bir hayaletin belirmesi gayet mümkündü. İşin ilginç yanı bu tür aksaklıklar, William Mumler’ın artan şöhretiyle birleşince kendisi hakkındaki sahtekârlık iddiaları da doğal olarak hızla yayılmaya başladı. Hatta dönemin diğer fotoğrafçıların Mumler’ın stüdyosunu ziyaret ederek dolandırıcılık yöntemlerini bizzat gözlemlediği ve bu durumu insanlarla paylaştıkları da oldu.
Gariptir ki tüm bunlara rağmen müşteri sayısında hiçbir azalma yaşanmadı.
Tüm tartışma ve eleştirilere rağmen, sevdiklerini kaybetmiş insanlar hâlâ onlarla iletişim kurma umuduyla stüdyoya akın ediyordu. Belki de Mumler’ın fotoğrafları, insanlara bu zorlu dönemde bir nebze de olsa teselli oluyordu. Yoksa bile bile lades demenin başka açıklaması yoktu. Durum böyleyken her şey yolunda gitti diye düşünmeyin; er ya da geç Mumler’ın dolandırıcı olduğu, verdiği bir falsoyla açığa çıkacaktı.
Çektiği bir fotoğrafta görünen “hayaletin” gerçekte yaşayan, canlı bir kişi olduğunun ortaya çıkması, fotoğrafçı hakkındaki sahtekârlık iddialarını güçlendiren ilk şey oldu.
Savaş döneminde kaybettiği kardeşini tekrar görmek isteyen bir kadın, Mumler’a giderek fotoğraf çektirmek istedi. Mumler ise her zamanki gibi müşterisinin isteğini yerine getirmiş oldu. Fakat kısa bir süre sonrak kadının kardeşi sağ salim dönünce, bunun bir aldatmaca olduğu da anlaşıldı. İç savaş sonrası spiritualizme ilgi duyan halkı, gelişen fotoğraf teknolojisiyle kandırarak halkı da buna inandırıyordu. Bu da muhtemelen anlaştığı bir kişinin verdiği uygun pozları çeşitli teknik ve oynamalarla hayalet görüntüsüne çevirmesiyle gerçekleşiyordu.
Sadece bununla da sınırlı değil. Bir başka adam da ölen eşinin fotoğrafta görünmesi için Mumler’a başvurmuştu.
Mumler, her şeyden habersiz bir şekilde fotoğrafı çekti. Ancak atladığı bir şey vardı, fotoğrafta çıkan hayaletin gerçekte yaşıyor olduğunun öğrenileceğinden bihaberdi. Bu olay, Mumler hakkındaki dolandırıcılık iddialarını doğruladı ve ünlü ruh fotoğrafçısının şüpheci gözler tarafından sıkı bir şekilde takip edilmesine yol açtı. Mumler, kısa bir süre sonra dolandırdığının gün yüzüne çıkacağını anlayarak Boston’dan New York’a taşındı.
1869’da ise sahtekârlık suçlamasıyla tutuklandı ancak mahkeme jürisi fotoğrafçının suçsuz olduğu kanaatindeydi. Jüri üyeleri, Mumler’ın gerçekten de ruhları fotoğraflayabilen özel bir yeteneğe sahip olduğuna inanıyordu. Çünkü Mumler hiçbir zaman “suçüstü” yakalanmamıştı, bu yüzden mahkemede de ceza almadı ve Boston’da hayatını sürdürmeye devam etti.
Ölmüş kişilerin fotoğraflarını nasıl çektiği fotoğraflara eklediğine dair bir bulgu yok, muhtemelen fotoğrafçılığın yeni yeni geliştiği bu dönemde kimsenin bilmediği teknikleri kullanarak fotoğraflarla oynama yapıyor; böylelikle insanları dolandırıyordu.
İlginç bir info verelim: bu fotoğrafçının en ünlü müşterisi, suikast sonucu öldürülen eski ABD Başkanı Abraham Lincoln’ün eşi Mary Todd Lincoln olmuştu. Lincoln, 1870’te Mumler’ın stüdyosuna giderek Abraham Lincoln’ün ruhuyla aynı karede ölümsüz bir tablo çıkardı!
Mary Todd Lincoln