Dünyanın en uzun demir yolu hattı olan Trans-Sibirya Demir Yolu, sadece Rusya’nın iç yapısını değil, aynı zamanda 20. yüzyılın başlarındaki uluslararası ilişkileri de derinden etkiledi. Dünya tarihini şekillendiren demir yolu, bunu nasıl başarmıştı?
1891’de inşasına başlanan ve 1905’te tamamlanan bu devasa proje, sadece bir ulaşım ağı olmaktan çok daha öte bir anlam taşıyordu.
Tarihin en etkileyici mühendisliklerinden birisi olan Trans-Sibirya Demir Yolu, bakın bir savaşı nasıl başlattı!
Bu mühendisliğin arkasında, Rus-Japon Savaşı’ndan II. Dünya Savaşı’na kadar uzanan jeopolitik sonuçlar yatıyor.
Trans-Sibirya Demir Yolu’nun inşası, Rusya’nın geniş toprakları üzerinde daha fazla denetim kurma ve Asya’nın kaynaklarına daha kolay erişim sağlama amacını taşıyan bir stratejinin parçasıydı. Sergei Witte, Rus hükûmetinde etkili bir bakan olarak Sibirya’nın ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesi gerektiğine inanıyordu.
O dönemde Sibirya, büyük ölçüde terkedilmiş bir bölgeydi. Zengin yer altı kaynaklarına rağmen nüfusu az, sanayisi ise gelişmemişti. Trans-Sibirya Demir Yolu’nun bu bölgeyi hızla ekonomik bir merkez hâline getireceğine ve Rusya’nın Doğu Asya ile ticaret yapmasını sağlayacağına inanılıyordu.
Tabii bunlarla da sınırlı değildi.
Proje, Rus hükûmetinin kırsal bölgelerdeki nüfuzunu artırmayı da amaçlıyordu. Demir yolunun açılması, Sibirya’nın altyapısını geliştirerek bölgedeki yerleşimlerin artmasını sağlamış ve merkezi hükûmetin bölge üzerindeki kontrolünü pekiştirmişti.
1891’de Moskova ile Vladivostok arasında rayların döşenmesine başlandığında bu proje, Rusya’nın Doğu’ya doğru genişleme çabalarının simgesi hâline geldi. Tabii bu demir yolu, yalnızca Rusya’yı etkilemeyecekti. Japonya için de büyük bir tehdit oluşturdu.
Japonya, Rusya’nın bu devasa ulaşım altyapısını, Asya’daki stratejik hırslarının bir göstergesi olarak gördü.
1896’da Rusya’nın demir yolunun Kuzey Mançurya’ya uzatılması için Çin ile yaptığı anlaşma, Japonya’yı alarma geçirdi. Japonlar, Rusların Asya’ya doğru yayılmasını engellemek için harekete geçtiler. 1900’lerde Rusya’nın Mançurya’ya asker göndermesi, Japonya ile bu bölgedeki çıkarlar konusunda ciddi bir çatışmaya yol açtı.
1904’te ise Japonya, Mançurya’daki Port Arthur‘daki Rus filosuna saldırarak Rus-Japon Savaşı’nı başlattı. Bu savaş, Rusya için âdeta bir felaketti. Demir yolunun henüz tamamlanmamış olması, Rusların savaşa müdahale etmek için gerekli asker ve malzemeyi hızla sevk etmelerini engelledi.
Baykal Gölü’nün donmuş suları, askerlerin ve malzemelerin geçişini engellerken Japonya’nın zaferini sağladı.
Bu da Rusya’nın, bölgedeki stratejik kayıplarına ve Portsmouth Antlaşması ile Mançurya’yı Çin’e iade etmesine neden oldu.
Trans-Sibirya Demir Yolu, bugün hâlâ dünyanın en uzun ve en önemli demir yolu hatlarından birini oluşturuyor. 9.258 kilometreyi aşan uzunluğuyla Moskova’dan Vladivostok’a kadar uzanıyor. Asya ile Avrupa arasındaki ticaretin ise hâlâ belkemiği.
Bir zamanlar ıssız arazileri birbirine bağlamak için başlatılan proje, bugün ekonomi için büyük bir altyapı hâline gelmiş durumda.
İlginizi çekebilir:
Japon Mühendisliğinin Eseri Olan Hindistan’daki Ulaşım Altyapısı Projesi: Chennai Metro Demiryolu
Dünyanın En Uzun Yüksek Hızlı Demir Yolu Ağına Sahip Çin Bunu Nasıl Başardı?