İnsanlık olarak var olduğumuz günden beri bir şeyleri anlamdırdırdık, bunlara önem verdik ve bir miras olarak gelecek nesillere aktardık. İşte tüm bu sürece dahil olan her şey kültür olarak adlandırılır. Peki neden ve nasıl ortaya çıktı? Kültür nedir gelin yakından bakalım ve insanlık için önemini tüm detaylarıyla görelim.
Bir hayvanı diğerinden daha çok seviyor ya da bir nesneye diğer nesnelerden daha farklı yaklaşıyor olabilirsiniz. Peki neden? Bilmem, kültürel bir şey sanırım diyorsanız muhtemelen bu cevap doğrudur çünkü kültür dediğimiz şey de tam olarak budur. İnsanlık olarak var olduğumuz günden beri bazı şeylere özel anlamlar yükledik, önem verdik ve bunları gelecek nesillere miras olarak aktardık.
Kültür, insanı hayvandan ayıran en önemli kavramdır. Farklı topluluklar arasında değişiklik gösteriyor olması ise bu kavramı daha da benzersiz hale getirir. Tabii ki bu kavramın tanımlanması oldukça yeni bir olay ancak kültürün ortaya çıkışı insanlıkla aynı yaşta olabilir. Gelin biraz işin derinine inelim ve biraz zor olsa da kültür nedir sorusunun yanıtını arayarak bizim için neden bu kadar önemli olduğunu görelim.
Temel bir tanım yaparak başlayalım; Kültür nedir?
Batı dillerine Latince Cultura kelimesinden geçen kültür, dilimize ise Fransızcadan geçmiştir. Türk Dil Kurumu’na göre birden çok anlamı vardır. İlk anlamı şu şekildedir;
“Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü.”
İlk tanımda kültür, tarihsel bir sürecin yaratıcısı olarak ele alınmıştır. İnsanın hem doğada hem de toplum içerisinde bulunduğu yerin, kültür üzerindeki önemi vurgulanmıştır. Farklı bir anlamı ise şu şekilde;
“Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü.”
Bu tanımda işler biraz daha derinleşiyor çünkü kültürün antropolojik bir yaklaşımdan çok daha fazlası olduğu vurgulanıyor. İnsanın sanatsal ve felsefi üretim kabiliyetinin, kültür üzerindeki etkisi anlatılıyor. Farklı bir tanımı ise şu şekilde;
“Muhakeme, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla geliştirilmiş olan biçimi.”
İşte belki de kültürün insana özgü bir kavram olmasının en temel nedeni bu tanımda veriliyor. Sorgulama ve eleştirme en azından bildiğimiz kadarıyla yalnızca insana özgü bir özelliktir. Bu nedenle de kültür, bir kabul edişten çok daha fazlasıdır. Diğer bir anlamı ise şu şekilde;
“Bireyin kazandığı bilgi.”
Tanım sıralamasına baktığımız zaman toplumsaldan bireysele doğru bir sıralama olduğunu görüyoruz. Bazı yaklaşımlar oldukça genel ama bazıları kültürün çok daha derinlikli yanları olduğunu ortaya koyuyor ve son tanım ise gerçek bir imza atıyor çünkü topluluklara atfettiğimiz kültürün ortaya çıkışının aslında bireysel bilgiden geldiği söyleniyor.
Kültür kavramı tam olarak ne zaman ortaya çıktı?
İnsanlık var olduğu günden beri kültür var gibi geniş bir tanım yapıyoruz ancak kültür kavramı ile ancak 19. yüzyılda tanıştık. Kültür kavramından ilk bahseden İngiliz antropolog Edward Burnett Tylor olmuştur. 1871 yılında kaleme aldığı Primitive Culture kitabında şu cümleye yer verir;
“Kültür; toplumun bir üyesi olarak insanın kazandığı bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, örf ve diğer yetenek ile alışkanlıkları içeren karmaşık bütündür.”
Bu tanım uzun yıllar dünyanın farklı noktalarında araştırmalar yürüten antropologlar tarafından kabul edilen temel bir tanım oldu. Elbette bu tanım üzerine de farklı eleştiriler yapıldı ve düşünceler geliştirildi. Her yeni görüş, kültür tanımını biraz daha geliştirdi.
1952 yılında ABD’li antropologlar Al Kroeber ve Clyde Kluckhohn, kültürün tam 164 farklı tanımını yaptılar. Bunlar arasında öğrenilmiş davranış, akıldaki fikir, mantıksal yapı, istatiksel kurgu, psişik savunma mekanizması gibi son derece ilginç tanımlar yer alıyordu. Her tanımın temelinde bulunan temel yöntem ise davranışın soyutlandırılmasıydı.
Kaynana tabusu, kültür kavramına farklı bir derinlik kattı:
Somut davranışların soyut incelemesi kültür için her zaman yeterli bir incelem tekniği olmadı ve 1959 yılında Leslie A. White, The Concept of Culture kitabında bilimsel bir yorumlama yapmayı denedi.
Bu yorumlamaya göre insan, nesne ve olaylar ile ilişkiye girdikten sonra davranış oluşur ve davranışların birbiriyle ilişkiye girmesi sonucu da kültür meydana gelir. Bu durum kaynana tabusu üzerinden örneklendirilir. Yeni evli bir çiftin oturduğu yer, cinsiyetler arası rol dağılımı, geçim tarzı gibi sayısız değişken sonucu oluşan davranışlar kaynanaya yaklaşımın saldırgan ya da savunmacı olmasını belirler. Bu davranışın süregelmesi ise kültürü oluşturmaktadır.
İyi ama kültür nasıl oluştu?
Kültür kavramına antropolojik bir açıdan yaklaşmak gerekirse insan, hayvandan ayrıldığı gün aslında kültür oluştu. Çünkü yapılan çalışmalarda hayvanların insan davranışlarına benzer davranışlar sergilemedikleri açıkça görülüyor. Bir güne özel anlam yüklemek, akraba sınıflandırmaları yapmak, ensest ilişkiyi tanımlayarak yasaklamak gibi kültürün temelini oluşturan kavrayışlar hayvanda yoktur.
Esneme, öksürme, gaz çıkarma gibi temel davranışlar hayvanda da olduğu için insana özgü değildir. Yapılan antropolojik araştırmalarda homo sapiens’in bir noktada bir kavrayış yakaladığı, bu temel davranışları anlamlandırdığı ve bir sembolleştirme yoluna gittiği düşünülüyor. İlginç olan ise bu iki durum arasında mantıksal ya da nörolojik açıdan herhangi bir ara durak bulunmuyor olması.
Kültür oluştu çünkü insanlar düşünüyor:
Kültür kavramı başta olmak üzere bugün insan medeniyetinin sahip olduğu her şeyin ortaya çıkma nedeni aslında insanın düşünebiliyor olmasıdır. Zihinsel gelişimi dört aşama üzerinden değerlendirirsek ilki zararlı şeyi keşfetme, ikincisi tepki verme, üçüncüsü kontrol etme, dördüncü aşama ise sembolleştirmedir.
En basit organizma bile zararlı ve yararlı şeyleri birbirinden ayırabilir. Pavlov’un Köpeği deneyinde olduğu gibi organizmalar tepki gösterebilir. Maymunlar bile alet yapıp bazı şeyleri kontrol edebilir. Ancak sembolleştirme dediğimiz zihinsel beceriler yalnızca insana özgü davranış kalıplarında görülmektedir.
Kültür gelişimi yaşayan bir organizmanın gelişimine benzer:
Kültür bir şekilde doğdu, bunu anladık. Gelişimi ise biyolojik evrim gibi oldu. Kültür bir kez oluştu ve o günden sonra kendi dinamiklerine uygun neden – sonuç ilişkileri çerçevesinde gelişti. İnsanın zihinsel becerileri sayesinde nesilden nesile aktarılarak bir süreklilik içine girdi.
Antropologlara göre tıpkı biyolojik evrimde olduğu gibi kültürel gelişimde de dış etkenlerin rolü büyük. Bu nedenle yan yana köylerde bile örneğin ırmağa yakın olmak gibi basit detaylar büyük kültürel değişimlere neden olabiliyor. Yani basit bir değişken, kültür üzerinde büyük bir değişime neden olabiliyor.
İnsanı insan yapan en temel kavram olan kültür nedir sorusunu yanıtlayarak nasıl oluştuğu hakkında ortaya atılan bazı teorilerden bahsettik. Elbette kültürün oluşumu hakkında daha pek çok farklı hipotez var ancak en temel teori, düşünce ile birlikte başladığı yönündedir.