Organlarımız devamlı olarak çalışmasına ve onlara bu kadar yakın olmamıza rağmen seslerini neredeyse hiçbir zaman duyamıyoruz. Peki neden?
Vücudumuzun içinde sürekli çalışan bir mekanizma var. Kalbimiz, akciğerimiz, midemiz, bağırsaklarımız, karaciğerimiz… Kısacası tüm organlarımız bir makine gibi sürekli çalışıyor.
Fakat seslerini duyamıyoruz. Evet, bazen çok heyecanlandığımızda kalbimizin sesi kulaklarımızda yankılanıyor veya karnımız gurulduyor ancak bunlar dışında neredeyse hiçbir şey duyamıyoruz. İyi de neden?
Organlarımız, tahmin ettiğimizden daha düşük seste çalışıyor.
İç organlarımız çalışırken çok düşük seviyelerde sesler çıkarıyor. Steteskop gibi cihazlarla duyulabilse de kendi kulağımızla doğrudan duyabileceğimiz kadar yüksek sesli değiller.
Bunun yanı sıra beynimiz; sürekli maruz kaldığı sesleri filtreliyor. Örneğin bir kafede oturuyorsanız bir süre sonra yoldan geçen araba seslerini fark etmezsiniz. İç organlarımızın sesi de çok düşük frekanslarda ve sürekli olduğundan beynimiz bu sesleri pek algılamıyor.
Evrimsel sürecin de etkisi var.
Adaptasyon ve evrim sürecimizde vücudumuz, hayatta kalmak ve çevresel tehditleri algılamak için dışarıdan gelen seslere çok daha duyarlı bir biçimde evrimleşti. İç organlarımızın sesleri, vücudumuzun normal bir parçası olduğundan algılamamız için özel bir gereksinim yok.
Son olarak, kulaklarımız dış ortam seslerini algılamak üzere evrimleştiğinden; cilt, kaslar ve diğer dokularla çevrelendiği için hem seslerin dışarı çıkması zorlaşıyor hem de kulak tarafından algılanması. İşte tüm bu sebeplerden dolayı iç organlarımız her ne kadar hiç durmadan çalışıyor olursa olsun, seslerini duymamız pek mümkün değil.