Pikaplar, kabul edelim ki oldukça estetik müzik çalma araçları. Ancak bazen bu otantik aleti görünce insan, plakların nasıl ses çıkardıklarını merak etmiyor değil. Sahiden nedir bunun sırrı?
Plak üzerinde dönen iğnenin, hafif bir çıtırtı ile başlayıp ardından bütün odayı müzikle doldurması bir tek bize mi etkileyici geliyor, yoksa sizler için gayet normal mi? Üstelik söz konusu plaklar neredeyse bir kâğıt kadar ince…
Eğer siz de bu duruma şaşıranlardansanız teknoloji ve sanatı ortak paydada birleştiren plakların gizemini birlikte aydınlatalım.
İlk başta vereceğimiz örneklendirme, plakların nasıl çalıştığını anlamanıza yardımcı olacak.
Diyelim ki ucunda gerilmiş bir balon olan büyük bir borudan konuşuyorsunuz. Bu gerilmiş balon, söz konusu boruya konuştuğunuzda titreyecektir. Bu titreşim, kulak zarınızın ses duymanızı sağlamak için yaptığı titreşimle aynıdır.
Balona, kendisiyle birlikte titreyecek bir kalem bantladığınızı ve önünüzde bir kâğıt olduğunu varsayalım. Kâğıdı sabit bir hızda hareket ettirirseniz tıpkı ses kaydı alırken gördüğümüz karalamalara benzer bir görüntü ortaya çıkacaktır. İşte plak, tam olarak böyle çalışıyor!
Peki ya 2 boyutlu bir çizgi yerine 3 boyutlu bir çizgi yapsaydık?
1800’lü yıllarda bazıları, bu düşüncenin üzerine giderek gramofonu icat etti. Lady Gaga’nın sesini düşünün; bir kornaya şarkı söylüyor ve bu ses, diyaframa bağlı iğne tarafından balmumu bir plaka üzerinde tümsekler ve vadiler oluşturacak şekilde kaydediliyor.
Bu balmumu plağı alıp bir metal plağa dönüştürdüğünüzde, artık kendi plak kaydınız olabiliyor. Buraya kadar her şey tamamsa şimdi bu plağın nasıl ses çıkardığına yani nasıl çaldığına göz atalım.
Cevabı, her şeyi tersine çevirmek.
Plağın yakın çekim hâli.
Plak döndürülüp iğne oluğa bırakılıyor ve bu iğne, tümsekler ve vadiler aracılığıyla orijinal sesin titreşimlerini yeniden oynatıyor. Tabii ki modern pikaplar artık büyük kornalar kullanmıyor.
Dijital çağa adım attık ve artık kasetler, CD’ler ve dijital dosyalar var. Mikrofonun içindeki diyafram, ses dalgalarınızı elektrik sinyallerine dönüştürüyor. Bu elektrik, manyetik bant üzerinde küçük bir mıknatıslanma deseni yaratıyor.
Kaseti oynattığınızda, desen elektriğe geri dönüşüyor ve hoparlörden müzik olarak çıkıyor. CD’lerdeyse işler biraz daha karmaşık.
Bütün bu süreç, aslında basit bir fikir üzerine kurulu: Sesin, yani titreşimlerin kaydedilmesi ve tekrar çalınması. Günümüzde Michael Jackson’dan Lady Gaga’ya kadar her sesi, bu mucizevi teknolojiler sayesinde dilediğimiz zamanda ve yerde dinleyebiliyoruz.
Cevap, düşündüğünüzden daha basitmiş değil mi? Yorumlarda düşüncelerinizi bekliyor olacağız.