29 Aralık 1994 tarihinde 278 sefer sayılı THY uçağı, Ankara’dan Van’a doğru uçuşa geçmişti. Ne yazık ki Van’a güvenli bir şekilde inemeden, pilotun ısrarı yüzünden çok sayıda yolcu, hayatından olacaktı.
1 saat sürmesi planlanan yolculukta her şey normal gibiydi fakat inişe geçecekleri zaman onları, kötü hava şartları karşılamıştı. Pilotlar, önlerini doğru düzgün göremiyordu.
Yine de can kaybına sebebiyet vermeden uçuşu tamamlamanın yolları vardı fakat kaptan pilot, ısrarcı tavırlarıyla yolcuların ve mürettebatın çoğunu ne yazık ki canından etti.
Kazanın detaylarına inmeden önce bahsetmekte fayda var: Uçaklar düşündüğümüz kadar riskli değil.
Bir arabaya bindiğimizde, uçağa bindiğimizden çok daha az korku duyarız, belki de hiç duymayız. Kaza ihtimalini çoğu zaman aklımıza getirmeyiz fakat uçakta muhtemelen en az bir defa kaza riskini düşünürüz.
Ancak istatistiklere baktığımızda uçaklar, otobüslerden/arabalardan çok daha güvenli ve kaza oranları daha düşük. Özellikle yeni teknolojiler sayesinde uçaktaki güvenlik endişemizin minimuma inmesi sağlanıyor. Bu yüzden, anlatacaklarımız, uçaklar hakkında ön yargı ve korku oluşturmasın.
Gelelim talihsiz hikâyemize…
Türk Hava Yolları TC JES Boeing 737-400 uçağı; ilk uçuşunu, kazadan hemen hemen 2 sene önce, 25 Eylül 1992 tarihinde yapmıştı. Kısacası yepyeniydi ve çok kullanılmamıştı.
Takvimler 29 Aralık 1994’ü gösterdiğinde ise uçakta 69 yolcu ve 7 uçuş ekibinden oluşan toplamda 76 kişi vardı. Uçuşu gerçekleştirecek pilotlar ise 26 yıllık uçuş tecrübesine sahip Adem Ungun ve Yardımcı Pilot Yavuz Alıcı’ydı.
25 dakika rötarla Esenboğa’dan kalkan uçak, 1 saat sonra alçalmaya geçmek için hava trafik kontrolleriyle iletişime geçti. Hava karlıydı ve 900 metre olan görüş mesafesi 300 metreye düşmüştü.
İzinle beraber piste doğru alçalmaya başlamışlardı fakat kötü hava şartları epey zorluydu.
İlk iniş denemesinde, pisti göremedikleri için es geçmek zorunda kaldılar. İkinci denemede yine alçalışa geçtiler ve yine aynı sonla karşılaştılar. Yoğun sis ve kar, görüşlerini engelliyordu.
Pilotlar, “Bu böyle olmayacak.” diyerek Ankara Esenboğa Havaalanı’na geri dönmeyi planlamışlardı ki kaptan pilot son anda bir kez daha denemeye karar verdi. Yardımcı pilot, gerilmişti ve kaptan pilotu vazgeçirmeye çalışmıştı ancak kaptan ikna olmamıştı.
Kaptan pilot dışında hiç kimse, inişe sıcak bakmıyordu.
3. iniş denemesi için kuleyle tekrar iletişime geçildi. Kule çalışanları da iniş yapmaları taraftarı değildi. Yakındaki başka meydanlara inebileceklerini söylediler fakat kaptan pilot, görüşün bu sefer yeterli olacağını söyledi ve kulenin tavsiyesini dinlemedi.
Bu deneme de başarısız olursa Esenboğa’ya geri döneceklerdi ancak o dönüş hiçbir zaman gerçekleşmedi!
Düşük görüş mesafesi yine pilotların karşısına çıkmıştı, rotayı takip edemiyorlardı. Sola dönüş için çok geç kalmışlardı. Van’a 13 km uzaklıktaki 2000 metre rakımlık kale tepesine çarptılar.
Yolcular ve uçuş ekibi dahil 76 kişiden 55’i oracıkta can verdi. 2 kişi ise hastanede hayatını kaybetti. 2 kabin görevlisi ve 17 yolcu hayatta kalmıştı, hatta aralarında bir bebek de vardı. Pilotlar ve geri kalan kabin memurları da ölmüştü.
Bu denli şiddetli bir çarpma kazasında, bu kadar insanın hayatta kalması âdeta bir mucizeydi. Kale tepesindeki kalın kar tabakası, şiddeti azalttığı için savrulan yolcuların bazıları hayatta kalmayı başarmıştı.
Kazanın nedeni, pilotun ihmali olarak belirtildi.
Olumsuz hava şartlarına rağmen inmekte ısrarcı olan kaptan pilot, kazanın ana nedeniydi. Ayrıca Van’daki korucuların maaşlarını götürmekten sorumlu bir devlet memuru da uçaktaydı. Kaptanın Van’a ısrarla inmek istemesinin nedeninin bu olduğu tahmin ediliyor.
Kazadan sağ kurtulmuş yolculardan biri, korkunç olaydan 25 yıl sonra şunları söylemişti:
“Kemerleri takılı olmayanlar, ilk çarpmada uçtular. Benim kemerim takılıydı ama suratım, dişlerim ve omzum parçalandı. Sonra 10-15 dakika yattım. Üzerime bir parça düşmüş. Etrafta parçalanan insanlar vardı. ‘İmdat, yardım edin, buradayız’ diye bağırdım. Sesime geldiler. İlk beni kaldırdılar.” dedi ve ekledi: “Ben, suratım yüzünden otobüslere binemedim. Kaç kere dolmuşta çocuklar bana bakıp ağladığı için gideceğim yere varmadan indiğim oldu. Ben de oturup kenarlarda ağlardım. İki defa kendi imkânlarımla estetik ameliyatı olduğum hâlde kapanmadı.”